
Nasıl ki Afganistan Savaşı SSCB’nin dağılımına hizmet etti ise Ukrayna-Rusya Savaşı da NATO’nun dağılımına veya hiçselleştirilmesine hizmet edecek gibi bir seyir almış olabilir. NATO’nun kaderi ve güvenilirliği de Ukrayna ihtilafının sonucuyla iç içe geçmiş bile olabilir…
Bu bilinmezlik ve karmaşaya cevaplar bulmamıza yardımcı olabileceğini umduğumuz gazeteci ve jeopolitik analist, stratejik çalışmalar yüksek Lisansı sahibi Chay Bowes’ın çok ses getiren makalesini sizler için Türkçeye çevirdik.
İşte o makale;
*****
Ukrayna’nın Yenilgisi NATO’nun Sonunu Getirebilir!!
NATO, Kiev’in destekçileri başarısı muhtemel olmamasına rağmen başarılı olacaklarına fazla güveniyor ve bu yüzden çatışmayı uzatmak için elinden geleni yapıyor. Batı’nın Ukrayna’daki vekalet savaşı çaresiz bir şekilde mutlak başarısızlığa doğru kayarken, çöküşün arkasındaki neoconlar azalan geri çekilme yollarıyla karşı karşıyalar.
Rusya’nın mevcut haliyle, tarihteki en sert yaptırımkarın baskısı altında çökeceğine dair inançları gerçekleşmedi. Savaş alanındaki ilk yanlış hesaplamaları Rus askerinde bir erime değil, Batı’nın askeri savaş karargahlarında gönülsüzce de olsa hayranlık duyulan pragmatik bir stratejik uyarlanabilirlik gösterisi izledi. Rus ordusu dağılmak şöyle dursun ihtiyatlı davrandığında geri çekilmek ve gerektiğinde ilerlemek için cesur kararlar almak üzere kendini daha sağlamlaştırdı. Her iki hamlelerde Ukraynalı muhalifler için yıkıcı olduğunu kanıtladı.
Buradan çıkan sonuç; Bu sıcak çatışmayı planlayan ve geliştiren batılı siyasi seçkinler ise; siyasi, askeri ve potansiyel olarak ekonomik hoşnutsuzluklarla dolu bir başka kışa girerken, şimdi de II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden bu yana Avrupa’daki en tehlikeli dönemle karşı karşıyalar.
Avrupa’da daha geniş bir savaşın katalizörü ise Ukrayna’da 2014’te başlayan ve özellikle de neredeyse on yıldır batılı güçler tarafından büyük ölçüde göz ardı edilen sınırlı bir çatışma değildir. Asıl mesele Rusya ile bir vekalet savaşı yürüten NATO’nun, Ukrayna’daki artan askeri müdahalesiyle ilgili olarak “yaparsanızda, yapmazsanızda lanetli” senaryosuyla karşı karşıya olmasıdır. ABD önderliğindeki NATO, yenilgi yaklaşması daha da tırmanırsa muhtemelen Rusya ile doğrudan çatışmaya yol açabilir. Bunu yapmazsa da vekili olan Ukrayna çökecek ve Rusya savaşın galibi olacak. Bir zamanlar Brüksel’de, Washington’da ve Londra’da düşünülemeyn bir kader şimdi kabus gibi bir gerçeklik haline geliyor.
Böyle bir yenilgi yıkıcı olur ve tüm NATO’nun prestiji ve itibarı açısından potansiyel olarak ölümcül olur. Ne de olsa, Sovyetler Birliği’nin varlığı çoktan sona ermiş olmasına rağmen, NATO hala kendisini hayali Rus yayılmacılığına karşı vazgeçilmez bir siper olarak pazarlamaktadır. Ukrayna’nın yenilgi olasılığının giderek artması durumunda, “Rusya’ya karşı koyma”daki bu “temel ortak”ın tamamen etkisiz ve büyük ölçüde işlevsiz olduğu kanıtlanacaktır. Daha sinik bir şekilde, ABD’nin geniş silah endüstrisi de devasa ve kazançlı bir pazardan mahrum bırakılacaktı.
- Peki, Rusya’ya karşı mutlak zafer kehanetinde bulunan milyarlarca dolarlık bir güç, yenilgiyi nasıl düşünmeye başlar?
- Ursula Von der Leyen gibi üst düzey AB bürokratları, bir buçuk yıldan fazla bir süredir utanmadan müjdelediği Rusya’yı tamamen yenilgiye uğratma “davasına” yarı-dini bağlılıklarından nasıl iniyorlar?
- Son olarak, Ukrayna’da siyasi, ahlaki ve ekonomik olarak Rusya’ya karşı “her şeyiyle” hareket eden Amerikan yönetimi, Afganistan giderek kaçınılmaz hale gelen Avrupa versiyonuna neyin denk geldiğini nasıl düşünüyor?
İki şey yapmaları gerekecek: Birincisi yenilgileri için suçlanacak birini bulmak ve ikincisi ise kamuoyunu saptırmak için yeni bir düşman bulmak. “Suçlanacak birini” tanımlamak oldukça kolay olacak. Macaristan, Çin ve bir dereceye kadar Hindistan gibi “Rusya’yı izole etmek ve yenmek için gereken birleşik çabayı baltalamakla” suçlanacak devletlere yönelik saldırılarla aynı hizada olacak.
Ukrayna’nın kendisini suçlamak da bu anlatının merkezinde yer alacak. Batı medyası, NATO tarafından önerilen “ilacı alma” konusunda yetersiz ve bu nedenle sonuçlarına katlanmadığı, Batı’nın askeri tavsiyelerini dinlemediği, Batı yardımını doğru bir şekilde kullanmadığı ve elbette (Zelenskiy’nin Ukrayna’daki yaygın yolsuzlukla mücadele etmek için çok az şey yaptığı göz önüne alındığında) bu gerçeğin kendisine karşı kolayca silahlandırılacağını ve “onlara yardım etmeye çalıştık” gibi kaygan anlatıyı kullanılacağını garanti edecektir. Ama bu ellerinde alınmalıdır.
“Odağı başka bir düşmana kaydırma” anlatısı en basit ve en açık olanıdır. Bu da Çin olacaktır. NATO, şimdiden Japonya’da kurulması planlanan bir “irtibat bürosu” da dahil olmak üzere Asya’daki etkisini genişletmeye çalışmaktadır. “Çin gerçek tehdittir” anlatısı ise batı medyasında sürekli olarak yüzeye çıkıyor.
En endişe verici olanı ise Batılı güçlerin bu savaşın suçluluğu etrafında “makul inkar edilebilirlik” iddialarını ortaya koyamamaları durumunda, onu daha da tırmandırma seçeneği vardır her zaman. Böyle bir tırmanış hızla NATO ile Rusya arasında doğrudan çatışmaya yol açabilir ve bu sonuç tartışmanın her iki tarafındaki hiçbir tarafsız gözlemcinin düşünemeyeceği veya düşünmemesi gereken bir sonuçtur. Sorun şu ki, rasyonel değerlendirme ve müzakere Washington ve Kiev’de o kadar nadir hale gelmiş gibi görünüyor ki, yıkıcı bir gerginlik, oldukça dikkat çekici bir şekilde Washington ve Brüksel’de giderek umutsuzlaşan bir siyasi sınıf üzerinde orantısız bir etki kullanan yalancı neocon düşünce kuruluşu danışmanları tarafından bir seçenek olarak düşünülebilir. NATO’nun Ukrayna’ya doğrudan bir müdahaleyi gerçekten onaylaması durumunda, elbette Polonyalı veya Romen birlikleri “barışı koruma” veya insani müdahalesi olarak görevlendirilecektir. Ancak Rus kuvvetleriyle ilk çatışmalar meydana geldiğinde “misyonun” kategorize edilmesi, Rusya ile NATO arasında topyekün bir savaşa dönüşme potansiyeli yüksek bir şekilde önemsiz hale gelecektir.
Zelenskiy’nin son NATO zirvesinde karşılaştığı utançla başlayan ve Batılı “ortaklar” arasında Ukrayna’ya kendi kendini yok etmesini sağlamak için daha ölümcül silahlar verip vermeme konusundaki açık atışmalarla ilerleyen ve Ukrayna’dan çekilme sürecinin çoktan başladığı söylenebilir.
Bundan sonra bir şey çok açıktır. AB ve NATO’nun Zelenskiy rejimiyle etkileşimi söz konusu olduğunda hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmeyecektir. Bundan sonra ne gelirse gelsin, ya çekilmek ya da tırmandırmak için her iki yönde de döndürülmesi gerekebilir. Bunun bir örneği, Ukrayna’nın karşı saldırısının bariz başarısızlığı etrafında açıkça oynanan suçlama oyununun, Batı medyasında Almanya büyükelçisi Aleksey Makeev gibi Ukraynalı yetkililer tarafından açıkça işaret edilmesidir. Kiev’in Almanya’daki en üst düzey temsilcisi, geçtiğimiz günlerde talihsiz projenin kanlı başarısızlığından Batı’yı sorumlu tuttu ve bunun yalnızca Kiev’e silah ve nakit sevkiyatında Avrupa ve ABD’deki gecikmelerinden kaynaklandığını öne sürdü. Büyükelçiye göre son üç ay içinde on binlerce talihsiz Ukraynalı askerin, doğu Ukrayna’da Rus savunmalarına karşı kaderleriyle başbala kalmalarına izin veren Batı’nın başarısızlığıydı bu.
Gerçek dünyada ise, ağır çekim bir felakete dönüşen karşı saldırıları, neredeyse bir yıldır Ruslara ve daha geniş dünyaya telgrafla iletilmişti. Bu kesinlikle tarihteki en büyük askeri talihsizliklerden biri olarak hatırlanacak. Ukrayna rejiminin niyetlerini açıkça ilan etmesi, hatta saldırı yolunu ve stratejik hedefleri yüksek sesle işaret etmesi, Makeev gibileri tarafından rahatça görmezden geliniyor. Kiev’in ise, açık kılıç sallamasından daha fazla endişe duyan ortaklarının daha hızlı ve daha büyük silah sevkiyatlarını teşvik edeceğine inandığı açık görünüyor olsa da gerçek hiçte öyle değil. Aynı ortaklarının sabrı Kiev’in savaş alanında ilerleme kaydetmemesi nedeniyle tükendiği, uzun zamandır hazırlanmış Rus savunmalarına karşı herhangi bir saldırının başarısızlığa mahkum olduğunu açıkça görüyorlardı. Yine de Kiev’in halkla ilişkiler ihtiyacı ve Batılı siyasi seçkinlerden gelen talepler nedeniyle karşı saldırı başladı. Ukrayna birliklerinin tüm taburlarını yok oldu ve daha önce sağlanan Batı ağır silahlarının büyük bir bölümü de yandı.
Bu durum bir tür trajik romantik çılgınlığı çağrıştırıyor.
Ukrayna, NATO ve AB’yi intihar noktasına getirmek için umutsuzca çabalıyor, NATO ve AB ise uzak aşığı oynuyor. Eviliği hiçbir zaman gerçekten düşünmemiş, ancak hayranı kendisinin dkkatlerinin gerçek nesnesi olan Rusya’nın mızraklarına atmasına izin vermeye isteklidir. Tabii ki, şu anda AB-NATO kabalını meşgul eden asıl endişe, bu istenmeyen olaydan nasıl kurtulacağı ve nasıl devam edeceğidir. Talihsiz Jens Stoltenberg, NATO’nun “hiç bu kadar güçlü olmadığına” inanmamızı isterken, Avrupa ve Ortadoğu’da yolunu bombalayan ve şimdi Pasifik’e doğru genişlemeye çalışan “savunma ittifakı” için gerçek çok daha toz pembe.
Gerçek şu ki, Ukrayna çatışması NATO’yu yok edebilir. Bu küçük balıkları öğütlemekte usta olan ancak herhangi bir akran düşmanıyla ise askeri bir ittifak gibi davranan, gerçekte ise Rusya yada Çin’den doğrudan gelen bir meydan okuma karşısında çökecek olan başarısız bir siyasi kurumla tepeden tırnağa durmaktan tamamen aciz, modern bir Milletler Cemiyeti’nin bir parçası haline geldi. Elbette NATO da kasıtlı olarak kendi propagandasının büyüsüne kapılmış görünüyor.
Şimdi asıl soru, NATO bloğunun gerçekte Ukrayna’da Rusya ile doğrudan bir çatışmayı düşünüp düşünmeyeceğidir. Yoksa Ukrayna çatışmasının şu anda alev alev yandığı iskeleyi inşa eden Batılı siyasi seçkinler, suçlama yoluyla tersine dönmeyi mi yoksa çaresizlik yoluyla çatışmayı tırmanmayı mı seçecekler?
Bir şey tartışılmazdır: O da NATO’nun kaderi ve bir “savunma ittifakı” olarak güvenilirliği Ukrayna çatışmasının sonucuyla geri dönülmez bir şekilde iç içe geçmiştir. Ancak NATO gerçekte askeri değil siyasi bir kurum olduğu için bu önemli konuları asla açıkça tartışılmayacaktır. Çünkü cevaplar kürsüden Tanrı’nın yokluğunu ilan eden bir rahip gibi olacaktır… (Chay Bowes- Gazeteci ve jeopolitik analist, Stratejik Çalışmalar Yüksek Lisansı, RT muhabiri)
…
Çeviri; Yorumcalar…
Makalenin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz..
