İran’ın Varoluşsal Su Krizi Rejimin Bekasını Nasıl Tehdit Ediyor?
Ortadoğu’nun kadim toprakları, insanlığın doğayla mücadelesine sahne oluyor. Ancak bu kez düşman, görünmez ve sinsi: Su.
İran, son 50 yılın en şiddetli kuraklığıyla boğuşurken, krizin sadece çevresel felaket olmaktan çok öte, derin siyasi, sosyal ve etik boyutları olan varoluşsal tehdide dönüştüğünü görmezden gelmek imkansız. Yağışların ortalamanın %89 altında seyredip rezervuarların alarm verici seviyelere düşmesi, Tahran’ın potansiyel tahliyesi gibi senaryoları dahi gündeme getirirken bulut tohumlama gibi riskli jeomühendislik yöntemlerine başvurulmasına yol açıyor. Diğer yandan yıllarca sürdükleri kötü su yönetimi ve inkar politikalarının acı sonuçlarını gözler önüne seriyor.
Gökyüzüyle Kumar Oynamak: İnsanlığın Kibri ve Bilinmeyen Riskler
İran’ın kuraklıkla mücadelesinde başvurduğu bulut tohumlama, atmosferik kimyaya müdahale ederek yapay yağış elde etme çabasıdır. Bu yöntem, genellikle gümüş iyodür ve tuz gibi kimyasalların bulutlara püskürtülmesini içerir. Ancak “gökyüzüyle kumar oynamak” şeklinde özetlenebilecek müdahale, insanlığın doğa üzerindeki kontrol arayışının etik ve ekolojik sınırlarını zorlaması doğaya karşı sergilenen kibir değil midir?
Bulut tohumlamanın çevresel riskleri ve uzun vadeli sonuçları tehlikeli olduğu bilinmemektedir. Atmosferik kimyaya yapılan müdahaleler, komşu bölgelerdeki doğal hava düzenlerini bozabilir. Öngörülemeyen ekolojik yan etkilere yol açabilir. Gümüş iyodür gibi maddelerin ekosistemlere girişiyle ilgili potansiyel zararları henüz tam olarak anlaşılamamışken, jeomühendisliğin sadece teknik çözüm değil, aynı zamanda derin etik sorgulama gerektiren alan olduğunu göstermektedir.
Su İflası: Rejimin Bekasını Tehdit Eden Sessiz Düşman
İran’daki su krizi, sadece doğal kuraklık olmaktan çok, yıllarca süren kötü yönetim, plansız kentleşme ve sürdürülemez tarım politikalarının sonucudur. Ülkenin “su iflası” yaşarken başkent Tahran’daki rezervuarların sadece iki günlük içme suyu tuttuğu tahmin edilmektedir. Krizin sadece çevresel değil, aynı zamanda rejimin bekasını tehdit eden stratejik güvenlik sorunu olduğunu ortaya koymaktadır.
Hükümetin su krizini inkar etme ve uzmanları susturma geçmişi, mevcut durumdaki dürüstlükle keskin tezat oluşturmaktadır. Yıllarca “su iflasının efsane olduğu” yönündeki resmi anlatıları, bilimsel uyarıları göz ardı eden yönetim anlayışını yansıtmaktadır. Ancak krizin derinleşmesiyle birlikte, hükümet yetkilileri dahi başkentin su tedarikini aştığını ve kolay çözümler olmadığını itiraf etmek zorunda kalmıştır. Bu itiraf, yıllarca süren inkarın sonucu değil midir?
Jeopolitik Gerilimler ve Kültürel Mirasın Tehdidi
İran’daki su krizi, sadece iç dinamiklerle sınırlı kalmayıp, bölgesel ve uluslararası jeopolitik gerilimleri tetiklemektedir. Daha önce İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni jeomühendilik teknolojisiyle “yağmur çalmakla” suçlayan İran, şimdi kendi bulut tohumlama programlarını uygulanması suyun jeopolitik araç olarak kullanılabileceği endişelerini artırmaktadır. Bölgesel düşmanlıklar, su kıtlığı üzerinden siyasi manipülasyonlara zemin hazırlamaktadır.
Iran’ın su krizinin kültürel miras üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Bir zamanlar Orta Doğu’nun en büyük gölü olan Urmiye Gölü’nün kuru tuz yatağına dönüşmesi, ekolojik felaketin sembolü haline gelmiştir. Antik Persepolis şehrinin, altındaki akiferlerin boşalması nedeniyle çökme riski, krizin kültürel boyutunu ve köklü medeniyetin mirasını nasıl tehdit ettiğini göstermektedir. Tüm bunlar sadece su krizi mi, yoksa medeniyetin çöküşünün habercisi mi?
Türkiye’ye Yansımaları: Bölgesel Tehdit
İran’daki derin su krizi, Türkiye için ciddi yansımalar barındırmaktadır. Bölgesel istikrarsızlık, göç dalgaları ve sınır ötesi su anlaşmazlıkları gibi konular, Türkiye’nin ulusal güvenliğini doğrudan etkileyebilir. İran’ın su kıtlığı nedeniyle yaşayacağı sosyal ve siyasi çalkantılar, komşu ülkeler üzerinde domino etkisi yaratabilir. Süreç Türkiye’nin su yönetimi politikalarını gözden geçirmesi ve bölgesel işbirliği mekanizmalarını güçlendirmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Sonuç: Varoluşsal Tehdidin Gölgesinde
İran’ın su krizi, savaş bombalarının gürültülü ve ani etkilerinden farklı olarak bekasını tehdit etmektedir. Kriz, kötü yönetim, siyasi inkar, toplumsal eşitsizlikler ve jeopolitik gerilimlerin birleşimiyle ortaya çıkan çok boyutlu varoluşsal tehdittir. İran’ın krizle başa çıkma biçimi, sadece kendi geleceğini değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı ve küresel iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını da derinden etkileyecektir.
Süreç Türkiye için sınır ötesi su anlaşmazlıkları, artan göç dalgaları ve bölgesel istikrarsızlık gibi doğrudan tehditler barındırmaktadır. Türkiye, su politikalarını acilen gözden geçirmeli, sürdürülebilir su yönetimi stratejilerini güçlendirmeli ve bölgesel işbirliğini artırmalıdır.
Su krizi, sadece İran’ın değil, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’nun geleceği için ders niteliğindeyken Peki, gerçekten ders alabilecek miyiz, yoksa felaketin eşiğinde mi durmaya devam edeceğiz?
SADİ ÖZGÜL