Ali Erbaş ve Yekta Saraç İngiliz İhvanizm’inin Masum Kurbanları mı?

Türkçe cehennem dili değil bilakis cenneti yaşamak isteyenlere hayat verenlerin dili diyoruz.

Türkçe, İslam medeniyetini canı pahasına huduttan hududa atılarak canını ortaya koyanların dilidir diyoruz. Türkçe bilim dili olamaz diyenlere inat Nobel ödülü alan Aziz Sancarların dilidir diyoruz.

“GÜNAYDIN” diyoruz, yaşasın cumhuriyet diyoruz. Türkiye’deki yeni İslamcılığın İngilizseverlik olduğunu ve bunun tevhid inancının sahibi Allah’ın getirdiği din ile alakasının olmadığını söylüyoruz. “İlahsız” bir Müslümanlığın İslam dinini yok etmek isteyen, İslam medeniyetinin köklerini yok etmek isteyen, Türk İslam düşünce sistematiğini yok etmek isteyen İngiliz işgal kuvvetlerinin bir hamlesi olduğunu söylüyoruz. Mısır, İngilizler tarafından işgal edildiğinde bir çok İslam beldesi ve coğrafyası İngilizler tarafından işgal edildiğinde bu işgalin kalıcı olabilmesi için Türk düşünce sistematiğini haydi biz buna “Osmanlı” diyelim; dilini ve din anlayışını değiştirip İngilizlere uyum içinde yaşanılmasını sağlamak için yeni bir anlayış, yeni bir ideoloji oluşturdular.

İşte bu anlayış, ideoloji; Allahsız, tevhidsiz omurgasız bir din anlayışıdır ve adı bazen İhvanizm, bazen Selefizm bazen de Taliban şeklinde tezahür ettirildi. Bu yeni zihin inşaasının en büyük düşmanlığı Türkçe, Türk ve Atatürk kavramlarınadır. Eski YÖK başkanlarından Kemal Gürüz ve Yekta Saraç’ın farklı ideolojilere sahip gibi görünmelerine rağmen Türkçe düşmanlığında birleşmelerinin sebebi bu yeni zihin inşa etme projesinin Türkiye’deki yansımalarıdır. Gençliğe Hitabe’deki “Aziz vatanın tüm kaleleri işgal edilmiş olabilir” sözü şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Cumhuriyet düşmanlığı, Türk ve Türkçe düşmanlığının sebebi bu anlayıştır.

Kuran-ı Kerim’in Arapça’dan başka dile çevrilemeyeceği tartışmasını hepimiz biliriz. Cumhuriyet ilan edilince İngilizler büyük bir telaşa kapıldılar. Atatürk, İngilizler ile santranç oynar gibi hamle üstüne hamle yaptıkça İngilizler de din algısı üzerinden cevap veriyorlardı.

Atatürk’ün Mehmet Akif Ersoy’a Türkçe Kuran meali yazmasını rica etmesi de bundandır. Şimdi Türkçe konuşmaktan utanan Ali Erbaş’ın başkanlık yaptığı Diyanet İşleri Riyaseti’nin kurulması da Elmalı Hamdi Yazır’a tefsir yazdırması da bundandır. Türk düşünce sistematiğinin en önemli kaynağı sayılan Buhari’nin hadis kitabının Türkçe’ye çevrilmesi de bundandır.

Hilafet İstanbul’daydı ancak İslam dünyasının kontrolü İngilizlerin eline geçmişti. Halifeliğin İngiliz işgali altındaki Mısır’a geçmesi için faaliyetler yapılıyordu. Hilâfetin TBMM’nin uhdesine mündemiç emanet edilmesinden sonra Mısır’da Reşîd Rızâ, “Selefiye” adlı din reformu akımını yaymaya başladı. Reşîd Rızâ, Suriyeli bir Osmanlı vatandaşı iken Kahire’ye yerleşen, I. Dünya Savaşı’nda Mısır’daki İngiliz makamlarıyla işbirliği yaparak Şeyh Hüseyin ayaklanmasına destek veren, Arap delegeleri arasında Versay Barış Konferansı’na giden; 1922’de “Kur’an Çevirisi ve İslâmlığı Bozacak, İnkâr Ettirecek Sonuçları” isimli kitabı yayınlayan özel yetiştirilmiş bir İngiliz etki ajanıydı. Rızâ, Kur’anın Arapça’dan başka bir dile çevrilemeyeceğini, Kur’an’ın on bir suresinden aldığı âyetlerle gösteriyordu. Bu tamamen dil üzerinden Türkleri İngiliz kontrolündeki anlayışa sokabilmek ve bağımsızlıklarını İngilizlere emanet etme hareketidir. Reşid Rızâ’ya göre; Kur’an, Arapça’dan başka bir dile, dolayısıyla Türkçeye de çevrilemezdi! İşte İhvan hareketini doğuran zihniyet bu temel mantık üzerine İngilizler için inşaa edilmiştir.

Durum bu minval üzere dini Türkçe’den ve Türklerden kurtarırken İstanbul ve Kahire’de yaşadıktan sonra Müslüman olmuş Muhammed Pickthall adlı bir İngiliz, Kur’an’ın İngilizceye çevirisini yapmış; bu çevirinin yayınlanmasının câiz olup olmadığı konusunda fikir almak için Kahire’de Ezher’e başvurmuş ve Türkçe düşmanı Reşit Rıza’dan “câizdir” cevabı almıştır. İşte Ali Erbaş ve Yekta Saraç’ın fikir babası İhvan hareketinin temelini atan İngiliz işgal hareketine meşru zemin aramak İçin oluşturulan çalışmaların mimarı Rıza böyle bir etki ajanıdır.

Rıza ve İhvanizmin asıl gayesi Kur’an ve İslam değil; Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti ve en önemlisi de Türkçe’dir. Reşid Rızâ’ya göre, Türklerin ta başlangıçtan İslâmlık açısından affedilmeyecek suçu, Selçuklu ve Büveyhoğulları’ndan farklı olarak, Arapça’yı resmî devlet dili olarak almamış olmalarıdır. Ona göre; “İslamlığa giren bütün halklar Arapça’yı aldıkları halde, Türkler dilde kavmiyet yürütmekte direnmişlerdir. İslâmın beşiği olan Hicâz üzerine bayraklarını diktikten sonra bu daha da affedilemeyecek bir suç olmuştur. Türkler hilafeti kaldırmışlar, Avrupa’dan Cumhuriyet rejimini almışlar; zaten bu Türkçe Kur’an işi de İslamlığı parçalamak isteyen Avrupalıların fikridir. Dillerini Arapça kelimelerden temizlemek için de bir cemiyet kurdular. Türklerin niyeti, Nebîlerin sonuncusunun kalbine Allah’tan inen Kur’an’ı, halkın kalbinden yok edip; Turanlı dinsizlerin uydurma Türkçe Kur’an’ını koymaktır.” Bu masum gibi gözüken fikrin asıl amacı Türk’ü yok edip Türkçeyi yok edip Islam dünyasının anahtarını İngiliz kraliçesine teslim etmektir.

Ali Erbaş’ın, Yekta Saraç’ın İhvanizm’in din olmadığını çok iyi bilmeleri gerekirken ideolojik olarak İngilizlerin İslam dünyasına hakim olmak İçin geliştirdikleri bu ideolojiye ram olmalarının altında ne aramak gerekir.
“Günaydın” öz be öz Türkçe bir kelimedir. Tıpkı Anadolu’da halkın çok sıkça kullandığı “gözün aydın” gibi.

Peygamberimiz, “aranızda selâmı yayın” derken, elbette kendi dilindeki “selâm”ı kastetmiyordu.
“Selâm”ın herkesin konuştuğu dilde verilmesinin hadislere aykırılığı da yoktur.
İsteyen “selâmün aleyküm” der, “merhaba” der, isteyen “selâm” der.

Prof. Dr. Hasan OKTAY
Kafkassam Bşk.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir