TV ekranlarında ve gazetelerde 2,5 yıldır aynı yüzleri görmekten, aynı söylemleri duymaktan bıktık, usandık.
Öyle istediler diye yüz binlerce esnaf ve işverenler evini, barkını, arabasını, elinde avucunda ne varsa satmak zorunda kaldı. Öğrencilerin 1,5 yılı çöpe gitti. Tedbir ve çözüm diye dayatılan uygulamalar ülke ekonomisini perişan ettiler.
Aynı akademik unvanlı kişiler hastalık konusunda veya tedavisinde herhangi yeni bir bilgi, yöntem vb. geliştirmiş değiller. İşleri güçleri bir aşı firmasının mümessili pazarlamacısı gibi insanları belli bir firmanın ürününe ve hastanelere müşteri yapmak olmuştur. Hastalanan varsa evinde istirahat eder, daha ağır hastalar ise hastaneye gider tedavi olmak için. Onlar müşteri/para kazanma odaklı oldukları için konseptleri budur.
Devletin ve Milletin her noktasına, ekonomisinden, yaşam tarzına kadar burunlarını sokma hakkını ve yetkisini kimse onlara vermedi. Açıkça “bizler x firmasının ürün tanıtım elemanlarıyız” deseler hiçbir sorun olmayacak. Ama bunlar ülkeye ve millete dizayn vermeye çalışıyorlar. Siyasi parti yöneticilerinden bile daha bir üst perdeden konuşuyorlar. Çünkü “seçilme” gibi bir kaygıları yok, onlar zaten “seçilmişler”.
Kendi düşüncelerini kabul etmeyenleri cahillikle itham ediyor, yerden yere vuruyorlar. Onları eleştiri ve sorgulama ise asla mümkün değil. Kendilerini siyaset üstü sahte tanrılar olarak görüyorlar. Karşılarında ülke çapında organize olmuş muhalefet diye bir rakipleri zaten yok.
Ekonomiye, eğitim sistemine, tarıma, berbere, lokantaya, yaşlısına, gencine, kundaktaki bebeğe müdahale etme yetkisini kendilerinde doğal bir hak olarak görüyorlar. Böyle giderse; “ülkeye 2,5 yıldır sağlık için nizamat veriyoruz” deyip özel koruma ordusu istemeleri de pek şaşırtıcı olmayacaktır.
Son günlerde ise büyük bir telaşa kapıldılar.
Çünkü tedavi diye sunulan deneysel sıvıların yan etkileri adeta salgın şeklinde patladı. Aşı adayı sıvıların yan etkisi kalp krizleri, kalp kası iltihabı, deri hastalıkları, beyin kanaması, pıhtı atma, yüz felci ve henüz ileride görebileceğimiz onlarca berbat rahatsızlıklar olduğu herkesin hemfikir olduğu gerçeklerdir.
Ancak asıl büyük telaşın sebebi ise bambaşka !!
Son günlerde planlı pandemi karşıtı dostlar akademisyenler, sağlıkçılar veavukatlarla birlikte aşı lobisi ve mümessillerine karşı çok etkili, detaylı güçlü delillerle dava açmak için tüm hazırlıkların tamamlandığına dair açıklamalar yaptılar. Hemen ardından bazı ekran gülü aşısevici pıhtıcıklar; “ölümle tehdit ediliyorum, vatandaşın sağlığı için gerçekleri haykırmaya devam edeceğim” türü kahramanlık söylemleri ve haksızlığa uğramışlık görüntüleri verilmeye başlandı.
Onlardan biri olan bir bayan profesör bir liste yayınlamış.
Şaşırdık mı? Hayır asla!!
O listenin içinde en çok korktuğu ve aşı lobisine en büyük zararı veren, halkı plandemi tiyatrosuna karşı en çok uyandıran mücadelede kararlı şahsiyetlerin isimleri yerleştirilmiş. Açılacak davaların hemen arefesinde böyle “mağdur” pozu vermek kendilerini kurtaracak mı?
Hadiselerin üzerinden daha birkaç saat dahi geçmeden anında gazete köşelerinden hangi yazarların, hangi tv kanallarında haberlerin nasıl verildiğini iyi gözlemleyin ki kimlerin algı mühendisliği içinde konuşlandırıldığını görün. Vazifeleri gereği olay vuku bulur bulmaz kendi yönlendirmeleriyle istedikleri “itibarsızlaştırma operasyonuna” başlayıp anında yargısız infaza geçtiler bile. Kapalı kapılar ardında hazırlanan ve o profesörün eline verip yayınlatmak kumpası işe yaramayacaktır.
Bugün daha hâlâ içeriğini bilemediğimiz saçma sapan bir olay bahane edilerek Pandemi uygulamalarının ve özellikle aşı denen deneysel sıvılama sürecinin olumsuzluklarını, yanlışlarını dile getiren, sorgulama ve eleştirilerle halkı uyandıran feraseti basireti son derece açık saygın şahsiyetlere bilinçli planlı bir şekilde itibarsızlaştırma operasyonu yapılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Aşıları eleştiren kesim üzerinden kendi günahlarını örtbas etme gayreti apaçık görülüyor. Gündem değiştirme çabası da aşikar. Aşı karşıtları diyerek nefret ve kin kusan kişileri iyi gözlemleyin ve kimler kimlerle beraber anlayın. Mesele sadece bir dana dili bırakma, tehdit filan değil.
Bu oyun üzerinden hedeflerini gerçekleştirmek istiyorlar. Pandemi karşıtları arasında korku ve endişe yaratarak fazla konuşup milleti uyandırmayın mesajı veriliyor. Aşılıları virüslerle, aşısızları ise belli ki kumpaslarla yola getirme planı var.
Gözden çıkarılmak istenen veya en azından itibarsızlaştırılarak halkın gösterdiği güveni sarsmaya yönelik operasyonlarda bir havuz oluşturulur. “İtibarsızlaştırma havuzu” dur o. Şahsi bir olay veyahut kasıtlı olarak o havuza itmek istedikleri bir operasyonel eleman bulunur. Bu kişi ile havuza atmayı düşündükleri kişi-kurum-dernek-parti-örgüt ile temas etmesi istenir. Bir şekilde yan yana görüntü verilen resimler, videolar(deliller) çekilir.
Operasyona start verildiğinde ise birden bire bu resimler videolar ortaya saçılır ve algı mühendisliği ile insanlar yönlendirilir. Mağdur yaratarak suçlular kahramanlaştırılır. Yanlış işler olgular algılarla örtbas edilir. O nedenle masonik localar, küresel iblisler ve maşaları ile mücadeleye girenler bu tip oyunlara karşı her zaman tetikte olmalı. Kimlerle dostluk kurulduğuna dikkat edilmeli. Asla şiddet yanlısı kişilere yetki fırsat ve imkan vermemeli. Kurulan tezgahı önceden hissedebilecek öngörü-feraset sahibi insanlara kulak vermeli…
Bu ülke böyle kumpasları uzun yıllar öncesinde de çok gördü. Hatırlayanlar bilir. Fadime Şahinler, Ali kalkancılar, Müslüm Gündüzler ve daha niceleri…
Telaşe kapılmalarının bir diğer sebebide bir çoğunun ilaç aşı firmaları ile parasal ilişkileri kuvvetli delillerle gün yüzüne çıkmaya başlamasıdır. İşte bu telaşenin dışa vurumu olarak tv ekranlarında youtube kanallarında, gazetelerde kâh iktidarı suçluyor, kâh vatandaşı ölçüsüzce azarlıyorlar. Bu nasıl bir cürrettir Allah aşkına!
“Sırtımızı Büyük Mason Localarına, DSÖ’ye, ilaç-aşı firmalarına dayadık” diyecek değiller tabiki. Siyasetçilerin suskun kalması ise cesaretlerini iyice arttırdı. Hangi hakla parmak sallayıp, “köpekler gibi aşılanacaksınız, aşılanmayan evlenemesin, aşısızlar toplu taşıma araçlarına binemesin, kamu hizmetlerinden yararlanamasın, evden dışarı çıkartılmasın, asker kapıları kırsın silah zoruyla aşı yapılsın” diyebildiler Halkı birbirine karşı kışkırtmak, düşman etmektir bu ifadeler.
İşin merkezinde ve göz önünde bulundurulan kişiler bu senaristlerin asla umurunda değildir
Süpermarketlerde son kullanım tarihi yaklaşan “ürünler” çeşitli “kampanya, damping, büyük indirim” adları altında kasiyerin yanı başında bir an önce elden çıkarılmaya çalışılır.
Küreselcilerin finanse ettiği aşı firmalarının maşa olarak kullandıkları mümessil kılıklı pazarlamacıların da bazı sanatçı, gazeteci, televizyoncu meslektaşları tarafından “o çok sevilen fedakar, kahraman, saygın, değerli bilim adamı” demelerine bakmayın. O küreselcilerin kasiyer yanına koyulan ve son kullanım tarihi yaklaşmış “ürün” konumuna gelmiştir ve ilk gözden çıkarılacaklar listesine girmiştir bir kere.
Çünkü göremediğimiz ajandaları ve haklarında hazırladıkları dosyaları kabarık ve mızrak artık sığmıyor. Artık birileir feda edilmeli ki asıl beyin takımına laf gelmesin. Kertenkelenin gövde ve baş kısmını kurtarmak için kuyruğunu feda etmesi gibi. Kuyruk nasıl olsa sonra yeniden çıkar :))
Peki, bu yaptıkları nelere mal olmuş olabilir?
Pandemi yassak-kısıtlamalarının ülkeye ve millete ise yan etkisi olarak başta ülkenin ekonomisini çökertmek, toplumu maskeli-maskesiz, aşılı-aşısız olarak birbirine karşı potansiyel düşman olarak göstermek, bölmek, aileyi dağıtmak, sosyal dokuyu parçalamak, küçük esnafı yok ederek piyasayı küresel şirketlerle bağlantılı online ve zincir firmalara peşkeş çekmek ve halkı bunlara bağımlı hale getirmek, online eğitim ile gelecek nesli asosyal-bencil ve içine kapanık bireyler haline getirmek, milli-kültürel-tarihsel değerleri-bayramları, ziyaretleri resetlemek ve toplumun birlik-beraberlik duygularını zaman içinde öğütüp unutturmak, tarımı perişan edip küresel gıda kıtlığı değirmenine su taşımak, dışarıya bağımlı hale getirmek, hayat pahalılığı ve zam yağmurlarına sebep olmak, enflasyonu dizginlenemez boyutta uçurmak vb gibi yüzlerce tehlikeli yan etkileri hala vardır.
Sonuç Olarak;
- Herhangi bir tedavi geliştirdiler mi? Hayır. Umut veren bir mesajlarıda yok.
- Peki ne var? Sadece aşı var. Uzat kolunu yeni doz aşıyı ol, belki kurtulursun slogancılığı var.
- Yaptıkları bilim adamlığı mı? Bunlara da aşı mümessili deyince de bozuluyorlar.
Son soruyla makaleye bitirelim;
Niçin karşıt fikirde bilim adamlarıyla aynı programlara çıkmıyorlar?
Çünkü küresel aşı-ilaç firmalarının ellerine tutuşturdukları aşılanmaya yönelik sözüm ona etkili propaganda bilgisinden başka birşey yok.
Mesela; Prof. Dr. Serhat Fındık, Prof. Dr. Haluk Vahaboğlu, Op. Dr. Mehmet Okan Özdemir, Op. Dr. Bilgehan Bilge, Doç.Dr. Ferhat Arslan ve Araştırmacı yazar Erkan Türükten ile aynı yayına çıksınlar ya!
Çıkamazlar. Hatta çıkarmazlar! Bu asla mümkün değil.
Çünkü yalanları tek tek ortaya çıkacak.
Yüzlerce bilimsel yayını olan Dr, Doçent, Prof vs olsanız bile küresel ilaç endüstrisinin aşı firmalarının plan ve projelerine, ürünlerine gerekli övgüyü yapmazsanız hiçbir değeriniz olmaz. Tv ekranlarından boykot yersiniz. Hiçbir bilimsel yayınınız, başarınız olmasa da, medyaya çıkıp sadece “kolları sıvayın ve aşı olun, bu güce güvenin, maske takın, sosyal mesafeyi koruyun” derseniz aylarca tv ekranlarına çıkarılırsınız.
Bunlarla da yetinmeyip; “maske-mesafe-hijyen, aşı olun, hatırlatma dozlarınızı unutmayın, şu varyant geliyor, bu mutasyon yayılıyor, yoğun bakımlar dolmaya başladı, maymun-çiçek-kuş-böcek virüsü, aşısızların tsunamisi geliyor, yoksa herkes ölecek” derseniz ve ne kadar etkiki korku verirseniz, Nobel ödülü almış bilim adamı gibi karşılanırsınız ve her zaman ummadığını yerlerden destek görürsünüz.
Peki, yerli ve milli görünümlü medyamız ne yapıyor?
Medya elbette aşı firmalarının ve temsilciğine soyunmuşların borazanlığını yapmaya devam ediyor. Yerli ama kirli bir kısım medya da bunların borazanı olmuş durumda. Çocuklarımızı deneylerine alet etmek istediklerini yaptıkları haberlerle yeni sezon dizi filmlerle mesajlar vererek açık açık çekinmeden dile getirdiler. Usta araştırmacı gazeteciler dünyada deneysel sıvılarla şüphe ve eleştirilerle yüzlerce araştırma sonuçları ve bunlarla ilgili makaleler yayınlamasına dair tek satır haber yaptılar mı?
Tabiki hayır! Alanında bilimsel çalışmalarıyla tanınmış en yetkin hocaların aşılarla ilgili çekincelerini dahi kaleme alamayan gazeteciler “dananın kuyruğu… Pardon dili” söz konusu olunca adeta birer Alfred Hitchcock kesildiler başımıza.
Milleti daha fazla kışkırtan medyadır.
Medya para kazanmasa yayın hayatına devam edemeyeceğine göre, nere(ler)den fonladığını bilemediğimiz bu densizler, bizler en kısa zamanda bir araya gelemezsek ekmeğimize, ailemize, çocuklarımıza göz dikip “sağlık” bahanesiyle herşeyi söyleyecekler.
Pandemi uygulamaları Türkiye gibi ulus devlet ve toplumlarını çökertmenin diğer adıdır. Yan etkileri ise virüsün etkisinden kat be kat büyüktür. Aşı mümessillerini kılavuz edinenler dikkat etsin. Yoksa sonradan dövünecek diz bile bulamayabilirler.
Bu yapının her türlü duygu$al ilişkilerini ise araştırmak devletin/hükümetin görevidir.
…
Berkant YÜKSELTÜRK