
Türkiye’nin her yerinde üniversite açıldı.
15 saniye içinde düzgün cümle kurup kendisini ifade edemeyen kim varsa üniversiteli yaptık.
Üniversiteli sayısı ile doğal olarak işsiz sayısı da azaldı.
Çünkü işsizler hanesine değil öğrenci hanesine yazıldılar. Haliyle tarih, fizik, biyoloji, iktisat, işletme bitiren işsizlerimiz oldu. Bunların hiçbiri el gücü, kol gücü, zanaat isteyen işlerde çalışmak istemedi. Çıraklık zaten can çelişiyorken nitelikli elemanlar da azaldıkça azaldı. Sonrasında Afganistan ve Suriye’den gelenler bu piyasayı doldurdu.
Bir öğrencim anlatmıştı;
Bugün evden eve nakliyat sektöründe çalışan Türk neredeyse yok denecek kadar az. Hepsi Afganlı. 2,5-3 sene öncesinin fiyatlarıyla söylediği şeydir. 50 senelik evden eve nakliyat üzerine aile şirketleri varmış ve kapatıyorlarmış.
Sebebini; “Elemanları tutamıyoruz, Afgan çalıştırmak da istemiyoruz. Kapatacağız yoksa da iş var” hocam demişti. Nasıl oluyor dediğimde; “Elemana haftada 2 bin veriyoruz. (Asgari ücret 3.500 iken) Yeme içme, sigorta her şey de şirketten. Bir gün çalışır bir gün dinlenir. Bu iş bizde böyle” dedi. Ama elaman ‘filanca kargoda iş buldum oraya gideceğim patron’ diyormuş.
Niye?
“Abi kurumsal yer diye. Kız istemeye gidiyoruz evden eve taşıma deyince yüzler düşüyor karşı tarafın… Hem şirket logolu giysiyi giyip bilgisayar başında kurumsal iş olduğu için istiyorum” cevabı veriyormuş.
Ne veriyorlarmış? 4.500 TL (hem de aylık)
Şimdi düşünün.
Bir yanda 8.000 lira kazanç diğer yanda 4.500 logolu montu giyip filan şirketteyim diyecek olan bu adam karısıyla girdiği markette 8.000 ile 4.500’ün farkını anlamayacak mı?
Tabii ki anlayacak…
Ama herkes düz lise mezunu olmamalı idi. Herkes üniversite mezunu olmamalı idi. Türkiye’de bize sadece 35 devlet üniversitesi lazımdır. Fazlası değil. Uluslararası havaalanı olmayan şehre üniversite yapılamamalıydı. Üniversite, (Universal) yani evrensel donanımlı şehirlerde olabilir. Universal olması için üniversite kurulacak yer dünya ile entegre olmalıdır.
Taşra üniversitesine uluslararası ilişkiler bölümünü, siyasal bilimler bölümünü niye açarsınız ki? Ziyan bu oradakilere de zulüm. İşsiz yetiştiriciliğidir bu.
Türkiye’de Ankara üniversitesi veya Boğaziçi üniversitesi elçiliklerde kadro alır. Çok nadir de İstanbul üniversitesi ve diğerleri. Üniversite hayalî sunulmasa harika motor rektifiye ustası olacak ve belki de haftada 20 bine para demeyecektir.
Ahmet, Mehmet, Ali ve diğer kardeşime üniversite sayılarını artırıp uluslararası ilişkiler taban puanı düşürüp diplomat Ahmet, Mehmet, Ali, bey hayalî kurdurunca ona bir gelecek sunmuş olmuyoruz aksine muhtemel geleceğini elinden alıyoruz.
Uluslararası havalimanı olan şehirlerde üniversite olmalıdır.
Diğer tüm üniversiteler meslek yüksekokulu ve teknoloji merkezi, şehir atölyeleri haline getirilmelidir.
Şehir atölyeleri Çin’de ve asıl Japonya’da sanayileşme öncesinde denendi ve iyi iş gördü. Halk zanaatkarlık ve teknik bilgiyi öğrendi.
Önceliklerimizi belirleyelim.
- Bize üniversiteli olup Mustafa Yarmağan, Ebubekir Tofuoğlu gibilerini dinleyen bir gençlik mi lazım?
- Araştırıp bu gibi adamları (ben de dahil) sorgulayan araştırmacı bir gençlik mi?
Her yere üniversite açınca eğitimin kalitesi yükselmiyor. Sadece avamın hayalleri yükseliyor. Kendi doldurması gereken sektörleri de aşağılık görüyor…
Son bir notla örneğin en acıklı halini vereyim.
Taşrada uluslararası ilişkiler hocalığı yapan bir kardeşimiz var.
Öğrencilerine; “Latince bilmeden diplomatik terimleri yerinde kullanmak mümkün değildir. Latince bilmenizi önemsiyorum gelin şu adresten online kurslara başlayın” demiş.
Öğrencilerinden bazıları; “Latince ne ki hocam… Dünyaya diplomasiyi biz öğrettik. Latince konuşulmayan bir dil. Hem siz bize açıkça delikanlı gibi ‘ben size incilin dilini, Vatikan’ın resmi dilini öğrenin’ diyorum deyin, anlayalım. Büyükelçi, diplomat niye olmayalım? Dil bilmek şart mı? O zaman İngilizce öğretmenleri diplomat olurdu…” diyerek kafa tutmuşlar.
Hatta öğrenciler hiç dil bilmemesine rağmen konu CİMER’e şikâyet edilmişti…
…
Dr. Yüksel HOŞ
