Perdeler Ardında Dönen Karanlık Oyunlar, Milli Güvenliğimizi Tehdit Ediyor…
Gözlerimizin önünde cereyan eden büyük aldatmaca, sadece uçak alımından ibaret olmayıp, milletin kaderini ipotek altına alan sinsi operasyonun parçası. Yıllardır süregelen kısır döngü, bizi adım adım uçuruma sürüklüyor.
Kimler çarkın dişlilerini döndürüyor? Hangi gizli eller, milli irademizi felç ediyor? İşte bu soruların cevabı, sandığımızdan çok daha derinlerde yatıyor.
Geçmişin Hayaletleri: Kaçırılan Fırsatların Laneti
Milli savaş uçağı hayalimiz, bir asırdır süren kabusa dönüştü. 1984’te Avrupa’nın ortak projesine sırt çevirmemiz, ilk büyük hataydı. O gün, kendi mühendislerimize güvenmek yerine, ABD’nin F-16’sına teslim olduk. Bu tercih, bizi yıllarca sürecek bağımlılığın pençesine düşürdü. TUSAŞ gibi değerin potansiyeli göz ardı edildi.
Bugün, kendi insansız hava araçlarımızla gurur duyuyorsak, o günkü yanlış karara rağmen bir avuç vatanseverin azmi sayesindedir. Ancak azmin bedeli ağır oldu. Her kritik eşikte karşımıza çıkan ambargolar, bağımlılığın acı yüzünü gösterdi. Süreç, milli savunma sanayiimizin temelini sarsan olumsuzluklar zincirinin başlangıcıydı.
F-35 Darbesi: Güvenin İflası ve Stratejik Çöküş
F-35 programına ortak olmamız, milli savunma sanayimiz için umut ışığıydı. Milyarlarca dolar harcadık, Eskişehir’i Avrupa’nın bakım üssü yapma hayalleri kurduk. Ancak S-400 alımı bahane edilerek programdan çıkarılmamız, ödediğimiz paraların buharlaşmasıyla sonuçlandı. Uçaklarımız elimizden alındı. Bu olay, uluslararası ilişkilerde “dostluk” kavramının ne denli boş olduğunu kanıtladı.
Kimse bize masal anlatmasın; bu coğrafyada ayakta kalmak istiyorsak, kendi gücümüze güvenmek zorundayız. Başkalarının insafına kalarak, felakete davetiye çıkaran bu stratejik darbe, milli savunma kapasitemizi derinden etkiledi.
Eurofighter’ın Gizli Bedeli: Bir Teslimiyet Anlaşması mı?
2005’te Eurofighter için bize sunulan teklifler, teknoloji transferi ve ortak üretim gibi cazip maddeler içeriyordu. 120 uçak için 9 milyar dolarlık paket, tam kaynak kodu paylaşımını dahi vaat ediyordu. Ancak o günkü vizyonsuzluk, o teklifleri reddetmemize neden oldu. Bugün ise, yirmi yıl sonra, sadece 20 uçak için 7.2 milyar dolar ödemeye razı oluyoruz. Üstelik teknoloji transferi ve milli katılım olmadan.
Bu, Türkiye için sadece ekonomik kayıp değil, aynı zamanda milli onurumuzda açılan derin yaradır. Geçmişteki hatalarımız, bugün bize çok daha ağır fatura kesiyor. Yeni anlaşma, gelecekteki bağımsızlık arayışlarımızı gölgeleyebilir.
Motor Bağımlılığı: Milli Güvenliğin Kilitlenmiş Damarı
Milli savunma sanayiimizin en kanayan yarası, motor üretimi konusundaki kronik bağımlılıktır. KAAN MMU’muzun dahi yabancı motorlara muhtaç olması, HÜRKUŞ ve HÜRJET’in motorlarının Kanada ve ABD’den gelmesi, bağımlılığın ne denli derin olduğunu gösteriyor. Bir ülkenin savunma sanayii, motorunu kendi üretemiyorsa, o ülke gerçek anlamda bağımsız olamaması, sadece askeri zafiyet değil, aynı zamanda milli güvenliğimiz için büyük tehdittir.
Kendi motorumuzu üretemediğimiz sürece, her an ambargo veya kısıtlama ile karşı karşıya kalma riskiyle yaşayacağız. Bu bağımlılık, stratejik özerkliğimizi ciddi şekilde sınırlıyor.
Siyasi Maliyet: Hegemonya Tuzağı ve Gizli Operasyonlar
Büyük silah alımları, asla sadece askeri tedarik değildir. Bunlar, kaynak ülkenin siyasi ve askeri hegemonyasına giden yolda atılan adımlardır. Silah yardımı alan veya satın alan ülkeler, süreç içerisinde kaynak ülkenin siyasi ve askeri hegemonyası altına girer.
Eurofighter alımının, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik Eylemi (SAFE) üyeliği için “kaldıraç” olarak kullanılması, siyasi maliyetin en somut örneğidir. Gümrük Birliği’ne üye olmadan AB’ye girmemiz gibi, SAFE’ye tam üye olmadan Avrupa’nın güvenliğinden sorumlu olmamız, stratejik hataların tekrarıdır. Bu tür anlaşmalar, bizi sadece askeri olarak değil, siyasi olarak bağlarken, uluslararası arenadaki hareket alanımızı daraltıyor.
Son Söz: Karanlığa Karşı Direnç ve Milli İrade
Türkiye’nin savunma sanayii, yol ayrımında. Ya geçmişteki hatalardan ders çıkarıp, kendi milli irademizle, kendi mühendislerimizle, kendi kaynaklarımızla gerçek bağımsızlık inşa edeceğiz. Ya da yabancıların gölgesinde, onların çizdiği sınırlar içinde, sürekli bağımlılık döngüsünde yaşamaya devam edeceğiz.
Bu coğrafyada ayakta kalmak, milli güvenliğimizi sağlamak ve gelecek nesillere onurlu miras bırakmak istiyorsak, tercihimiz net olmalı: Tam bağımsızlık! Bu, sadece temenni değil, aynı zamanda zorunluluktur. Aksi takdirde, her yeni silah alımı, milli egemenliğimizden verilen yeni taviz anlamına gelebilirken, sadece uçak meselesi değil, milletin kader meselesidir. Geleceğimiz, bugün vereceğimiz kararlara bağlı.
SADİ ÖZGÜL