İslam, “Hilafet” İsteyecek Kadar Sığ Bir Din Değildir.

Özgürce tercih edilmeyen, başka bir seçenek bırakılmadığı için tercih edilmek zorunda kalınan İslam’a veya İslam’ın herhangi bir emrine isyan etmek muhatabın hakkıdır. Bu isyankârın yanındadır İslam.

İslam, kendisine iman etmek istemeyene zor kullanarak iman ettirecek kadar karanlık bir din değildir.

İslam, Arap saltanatçılığına, Türk hanedanlığına, Pers kavmiyatçılığına, sünniciliğe, şiiciliğe, selefçiliğe, tarikatçılığa muhtaç olacak kadar zayıf bir din değildir.

İslam, emirleri zorla dayatılacak kadar boş bir din değildir.

İslam, akıl sahiplerine hak din olduğunu izah edemeyecek kadar aciz değildir. İslam, zorbaların elinde, mollaların elinde, dincilerin elinde sallanan bir kılıç olmayı hak edecek kadar değersiz bir din değildir.

İslam, “şeriat devleti” kurup insanların aklını, iradesini, hürriyetini zapturapt altına alacak kadar, insanlara zorla ibadet ettirecek kadar, münafıklığı onaylayacak kadar çaresiz bir din değildir.

İslam, soruları zorla susturacak kadar, insanlığın ortak aklını, insanlığın birikimini, insanlığın ortak değerlerini görmezden gelecek kadar, onları düşman sayarak kendini korumaya alacak kadar yoz bir din değildir.

İslam, kendi şekillendirdiği medeniyetlerden veya topluluklardan gayrısının ürettiği ürünlere, değerlere, hikmete burun kıvıracak, sırt dönecek kadar özgüvensiz bir din değildir.

İslam, “İran İslam Cumhuriyeti!”, “Taliban Hilafet devleti!”, “Arabistan İslam devleti!” adlarıyla kendine kaleler oluşturup, o kalelerin içindeki Sasani paradigmalarla, Emevicilikle, Abbasicilikle, Arapçılıkla, tarikatçılık, şiicilik, sünnicilik, selefcilikle kendini konuçlandırıp; mollaların, ruhbanların, kralların, sultanların, prenslerin eline mahkum kabul ederek varolmaya çalışacak kadar karaktersiz bir din değildir.

İslam, sokaklarına “ahlak polisleri” salınmış bir ülkeyle tanımlanacak ve böyle bir ülkenin karanlığına mahkum edilerek anlaşılacak kadar basit bir din değildir.

11- İslam, çöl şartlarını, çöl iklimini, çöl kültürünü, çöl algısını bütün coğrafyalara, bütün iklimlere, bütün kültürlere, bütün çağlara dikte edecek kadar, bütün insanlığı belli bir kavme, belli bir zaman aralığına, belli bir düşünceye, bir yoruma, bir bakış açısına çağıracak kadar dünyadan, çağlardan, iklimlerden, kültürlerden, zamanın ruhundan, bireylerin ve toplumların tekâmülünden, her bir insanın özgün yapısından habersiz değildir.

İslam, sadece seçkinlerin, ruhbanların, şeyhlerin, şıhların, mecnunların, soytarıların, şarlatanların anlayacağı kadar esrarlı bir din değildir.

İslam, “hilafet” isteyecek kadar kaba, kof, boş, sığ bir din değildir.

Peki nedir İslam?
İslam, akıl sahibi bireylere önce kendi hayatlarını ahlak, iman, isyan/tevhit, akıl, ilim, hikmet, vicdan, emek çerçevesinde şekillendirip; varlığını Allah’ın istediği iyilik ve doğruluk merkezli bir zeminde tutmaktır. İyiliğe destek kötülüğe engel olmak için kazanılan yüksek motivasyondur.

Allah’ın irade verdiği insanların iradelerini dini veya ideolojik cehennemlerde yakmaya çalışanlara karşı direnmek için sığınılan muhteşem bir sığınaktır, karargahtır.

İslam’ın getirdiği bireysel- toplumsal emir ve yasakların değerinin, İslam adına despotizmle yoğrulmuş “İslam cumhuriyetlerinin” içinde değil, “İnsan Cumhuriyetlerinin” içinde fark edileceğine, anlaşılacağına, yaşama imkânı bulacağına tam olarak kanî olmak gerek.

“İslam devleti” diye bir devlet kurmanın; İslam’ı insanlığın elinden çalmak, onu bir devletin sınırlarına hapsetmek, orada şekillenmiş ve şekillenecek kültürü, koşulları, coğrafi şartları vs. İslam’ın yerine koymak zorunda kalınacağını hiç bir zaman unutmamaktır.

Cem olmak/cemaat olmak/bir olmak/birlik olmak demenin; halifenin, sultanın, kralın, çobanın, kalabalıkların iradesine mutlak teslim olmuş “kaba et yığınları” demek olmadığını, mümeyyiz (seçip ayıran) akıl sahibi bireylerin bir araya gelmeleri demek olduğunu bilmektir.
İslam budur.

Ramazan YAMAN

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir