Küresel Sistem Karbonla Başlar, Kanla Biter!

İklim, Finans ve Kanlı Jeopolitiğin Kesişim Noktası

Dünya, gözlerimizin önünde, adeta tiyatro sahnesi gibi yeniden kuruluyor. Ancak oyunun dekorları, sadece çevresel felaketlerden ibaret değil. Sahne arkasında dönen dolaplar, finansal entrikalar ve kanlı jeopolitik hesaplaşmalarla dolu. İklim değişikliği denilen o büyük afişin ardında, aslında bambaşka dünya düzeni inşa ediliyor. Buzulların erimesi ve hava sıcaklıklarının artması meselesi olmayıp yeni sömürü düzeninin, “post modern kapitülasyonların” sessiz sedasız dayatılmasıdır…

İklim Krizi: Yeni Dünya Düzeninin Gizli Mimarı

İklim değişikliği, basit çevre sorunundan çok öte, mevcut tüm düzenleri yıkıp yeniden inşa etme potansiyeli taşıyor. Tarih, uygarlıkları nasıl silip süpürdüğüne dair acı örneklerle dolu. Anadolu’nun kadim Hitit uygarlığının uzun süren kuraklıklar ve kitlesel göçler sonucu nasıl dağıldığını hatırlayın. Bugün küresel elitler, kendi kurdukları ekonomi-politik sistemin değişimle nasıl sarsıldığını görüp panik içinde.

Ancak panik, değişimi durdurmaktan ziyade, onu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabasına dönüşüyor. Kutuplardaki yer değiştiren erimelerle açılan yeni ticaret yolları, kitlesel göçler ve üretim merkezinin Batı’dan Doğu’ya kayması, büyük dönüşümün somut işaretleridir. BRICS ülkelerinin yeni para birimi arayışları, dolar ve Euro’nun egemenliğine meydan okuyan finansal devrimin habercisi olabilir.

Karbon Düzenlemesi: Kalkınmaya Dayatılan Haraç

İklim değişikliğiyle mücadele adı altında atılan adımlar, gelişmekte olan ülkeler için yeni sömürü ve kontrol mekanizması oluşturması “post modern kapitülasyonlar” deniyor. Uluslararası anlaşmaların gölgesinde, gelişmiş ülkeler kendi sorumluluklarından kaçarken, gelişmekte olan ülkelere haksız yükler bindiriliyor.

Türkiye’nin durumu bu konuda oldukça çarpıcı. Gelişmekte olan ülke statüsüne rağmen, sürekli olarak iklim değişikliği bahanesiyle alınan kararlara uyum konusunda mesafe alması veya aldırtılması manidar. Sınırda Karbon Düzenlemesi Tüzüğü gibi uygulamalar, alüminyum, demir-çelik, gübre, çimento ve elektrik gibi kalkınmanın lokomotifi olan sektörleri hedef alması “ülke gelişiminden haraç almak” anlamına geliyor.

Sanayileşmesini tamamlamış ülkelerin, diğer ülkelere “gelişmenin bedeli olarak yıllık şu kadar ödeme yapacaksınız” demesi, bağımsız ülkenin asla kabul etmemesi gereken dayatma. Havayı kirleterek sanayileşmesini tamamlayanların bedel ödemesi gerekirken, bedelin gelişmekte olan ülkelere ödettirilmek istenmesi kabul edilemez adaletsizliktir.

Finansal Egemenlik: Doların Sonu ve Yeni Oyun Kurucular

Küresel finansal sistem, enerji kaynakları ve para birimlerinin değeri üzerinden yürütülen büyük egemenlik mücadelesinin merkezinde. Geleneksel ambargo yöntemleri artık etkisiz kalırken, yeni stratejilerle mevcut düzen kökten sarsılıyor. Enerji kaynakları bakımından zengin ülkelere uygulanan ambargoların “safdillik” olduğu, hatta tersine işleyebileceği açıkça görüldü.

Paladyum gibi kritik hammaddelerdeki bağımlılık, ambargoların beklenen sonuçları vermeyeceğini kanıtlıyor. Rublenin altına bağlanması gibi hamleler, küresel finansal egemenliğin masaya yatırıldığını gösteriyor. 1971’de doların altınla bağının koparılıp petrolle desteklenmesiyle kurulan sistem, şimdi kendi doğal kaynakları üzerinden benzer egemenlik kurmaya çalışan yeni aktörlerle karşı karşıya kalınması “Borca Dayalı Para Sistemi”nin sonuna gelindiğini ve çok kutuplu dünyaya adım atıldığını işaret ediyor olabilir.

Krizlerin Perde Arkası: Küresel Stratejiler ve Manipülasyon

Küresel krizler ve bölgesel çatışmalar, çoğu zaman daha büyük stratejik hedeflere ulaşmak için birer araç olarak kullanılıyor. Pandemi süreci, elektrikli araçlara geçişin katalizörü olarak işlev gördü. Araç üretimlerinin durdurulması ve ardından elektrikli araçların piyasaya sürülmesi, küresel güçlerin manipülasyon yeteneğini gözler önüne serdi.

Doğu Akdeniz’deki muazzam hidrokarbon yatakları, yeni enerji jeopolitiğinin merkezi haline geldi. Gazze’deki dram, hidrokarbon yataklarının yağmalanmasının perdesi olarak işlev görüyor. Bölgesel istikrarsızlaştırma, bölgeden dışlama ve yeni ticaret hatları ile askeri üslerin kurulması, büyük enerji talanının somut adımlarıdır. “Ümmetin kanı haram da malı helal midir?” sorusu, çifte standardı ve zulmü sorgulatıyor.

Türkiye’nin Çifte Mücadelesi: Haklar ve Adalet Arayışı

Türkiye, iklim politikalarıyla dayatılan “post modern kapitülasyonlar” ve Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların yağmalanması gibi çok yönlü küresel saldırılarla karşı karşıyadır. Ülke, çevresel ve bölgesel sorunların yanı sıra küresel finansal egemenlik ve jeopolitik güç mücadelesiyle yüzleşmektedir.

Türkiye, iklim bahanesiyle dayatılan çalışmaları durdurmalı, milli muhasebe yaparak sanayileşmiş ülkelerden maliyet talep etmelidir. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının yağmalanmasına izin verilmemeli; Gazze’deki dram ve enerji yağması ayrı ayrı ancak titizlikle takip edilmelidir. Adil bölüşüm için bölge ülkeleriyle iş birliği yapılmalı, zenginliklerin sömürge güçlerine peşkeş çekilmesine karşı durulmalıdır.

Tüm bunlar gelecek nesillerin refahı için atılacak adımlar hayati önem taşımaktadır.

SADİ ÖZGÜL

Yazar