Alman Die Zeit Gazetesi, Martin Luther Üniversitesi, Makro ekonomi Bölüm Başkanı olan para politikaları uzmanı Prof. Kriwoluzky ile Türkiye ekonomisi üzerine yaptığı önemli röportajda Avrupa devletlerinin yöneticilerine “TC Merkez bankasının bağımsız olması şartıyla Türkiye’ye yardım edilmeli” diye tavsiyelerde bulunmuş.[1]
“Erdoğan ekonomik krizi atlatmak için Avrupa’dan kredi almak zorunda. Türkiye’ye yardım edilerek Erdoğan’ın otoriter politik çizgisinde değişim sağlanabilir. Türk şirketlerinin 230 milyar dolarlık kısa vadeli borç ödemesi var. Sorun çözülmezse Türkiye 2002 ve 2008’dekinden daha büyük bir krizle karşı karşıya. Avrupa yardım etmezse, Türkiye para için Rusya, Çin, İran gibi devletlere gider. Bunlar da bu kadar para olmadığı gibi, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını da şart koşabilirler. Erdoğan iktidarı kaybetmemek için NATO’dan çıkışı bile düşünebilir. Kısa vadede merkez bankasının faiz artırımı yapması krizi körükleyici etki yaratabilir. Bu istenmiyorsa yardım zorunludur. Yardımlar, Erdoğan yönetimin demokrasiyi güçlendirilmesini, serbest seçimler yapılmasını, basın özgürlüğü ile Merkez Bankasının bağımsızlığını sağlaması talep edilmesi vb. şartlara bağlanmalıdır…”
Röportajdan anlaşılacağı üzere asıl niyet; Avrupa Merkez bankasına ve Avrupa devletlerinin idarecilerine TC. Merkez Bankasının bağımsız olmasının devam etmesinin sağlaması yönünde politikalar geliştirin tavsiyesinde bulunmakmış
Bakalım Prof. Kriwoluzky’in bu tavsiyesi Türkiye’nin ne kadar menfaatine?
Bunu daha iyi anlamak için önce Lozan barış görüşmeleri ne kadar gitmemiz gerekecek.
Lozan barış görüşmelerinin sonuna doğru yaklaşılırken, Türk heyetinin ısrarcılığına daha fazla dayanamayan Lord Curzon Türk heyeti başkanı İsmet Paşa’ya şunları söyler “Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz. O zaman cebime attıklarımın hepsini tek tek çıkaracağım size…” dediğinizi hepimiz biliyoruz artık.
Cumhuriyet kurulmadan kısa bir süre önce, İzmir’de İktisat Kongresi’ni (1923) tertip eden Mustafa Kemal ‘’Hayat demek ekonomi demektir, Çünkü millet yoksul kaldıkça hiç bir şey yapamaz. İlk önce zengin olmalıdır. Çünkü her şeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek lazımdır” diyordu.
1931 yılında kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri olan sermaye eksikliğini gidermek için iktisadi yapılanmanın temelini oluşturacak Merkez Bankası, Yahudi bankası olan Osmanlı Bankasının kimlik değiştirmesiyle, dış güçler tarafından Türkiye’de kuruldu. Merkez Bankasının kurulması ile Türkiye devletinin ekonomisi günümüze kadar kontrol edilmiştir.
Demek ki; Lord Curzon’un Lozan’da “para almak için gelip diz çökeceksiniz” demesi Merkez Bankası ile uygulanmaya devam edilmektedir.
Merkez Bankası Bağımsız Olmaya Devam Ederse Ne Olur?
Merkez Bankası yasası ve bankacılık yasaları, dışa bağımlı küresel sisteme entegre adına, milletin devletin aleyhinde işleyen bir düzenek olarak sürdürülemez.
Bağımsız ve özerk Merkez Bankası ile diğer mevduat bankaları başta olmak üzere, katılım bankaları da dahil, ekonomiyi kontrol eden küresel elitlerin kolları şeklinde çalışmaya devam etmektedirler. Tümünün uyguladığı faiz düzeneği ve argümanları (karpayı da faiz argümanıdır) ile üretimin ve dolayısıyla büyümemizin ve gelişmemizin önünde ki en büyük engel olmaya devam eder.
Merkez Bankasının bağımsızlığı ve özerkliği kaldırılırsa ne olur?
Milletin ve devletin yararına işleyen %100 yerli ve milli olan kesinlikle sömürüye dayanmayan gerçek bankacılık sisteminin kurulmasının önü açılır.
Bu bağlamda Avrupa’nın ülkemize vereceği borç/kredi karşılığında Merkez Bankasının bağımsız olması şartı Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmemelidir.
Dervis yasaları (15 günde 15 yasa) olarak bilinen Bankacılık yasası ile 2001 yılında Merkez Bankasından alınarak yarısı yabancılara ait olan özel bankalara devredilen para üretme yetkisi, özel bankalardan geri alınmalı ve tekrar Merkez Bankasına iade edilmelidir. Bunun için mecliste Merkez bankası ve Bankacılık yasasının birkaç maddesini değiştirmek yeterlidir.
SONUÇ OLARAK;
Ülke olarak ekonomik savaş halindeyiz.
– Borca ve faize esir edilmemek için;
– İşsizliğe ve açlığa mahkum olmamak için;
– En önemlisi de beka sorunu yaşamamak ve parçalanıp bölünmemek için;
Mevcut faizci köle düzenin sistemine, yaptırımlarına ve baskılarına itiraz edip; Faize ve Borca dayalı olmayan %100 yerli ve milli yeni ekonomi modelleri geliştirmeye mecburuz.
TC Merkez Bankası kesinlikle özerk ve bağımsız olamaz. Millet adına Meclis tarafından denetlenmelidir.
…
Vesselam[s.ö]
Sadi ÖZGÜL
—————————————————
Kaynak:
[1] https://www.zeit.de/wirtschaft/2018-08/waehrungskrise-tuerkei-recep-tayyip-erdogan-chance-demokratie