Saadet Birbirlerine Güvenmeyenlerin Partisi(mi) Oluyor !?

Saadet Partisi’nin Erbakan hoca sonrası yönetim ve idare tarzı demokratik olmayan bir şekilde İranlaştı desek abartmamış oluruz..

İran’da halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olsa da, onun da üstünde mollalar var. Hatta mollaların da en üstünde, İran İslam Cumhuriyeti’nin dini lideri Ayetullah Ali Hamaneyi var.

Saadet Partisinde de kongreyle seçilmiş bir genel başkan ve Genel idare kurulu (Parti meclisi) var. Ama onunda üstünde kısa adı YİK olan, yüksek istişare Kurulu var. Bitti mi? Tabi ki hayır. Onlarında en üstünde kendine sağda solda “milli görüş lideri…” dedirten YİK başkanı var.

Ne kadar da benzeşiyorlar değil mi ?
Hatta birbirlerinin tıpkısının aynısı değil mi !?

Bir soruyla konuya devam edelim

Saadet Partisi içindeki bu İranvari yapı, Ebakan hoca sonrasında teşkilatları şaha mı kaldırdı, yoksa geri mi bıraktı ?

Sosyal medya üzerinden Saadet Partisinin Yüksek İstişare Kurulu adındaki bu yapıya (YİK) yönelik yapılan eleştirilere karşı, yine bu yapının destekçileri tarafından sosyal medya üzerinden verilen cevaplarını okuduğunuzda, Erbakan hoca sonrası teşkilatların ne hale düşürüldüğünü çok rahatlıkla görebilirsiniz.

Bu yazımda ise, sosyal medya üzerinden gelen bir cevabı konu etmek istiyorum. Çünkü bu cevap Erbakan hoca sonrasında teşkilatların nasıl narkozlandığını gözler önüne sermesi açısından çok önemli bir örnektir.

Eleştiriyi gönderen GİK üyelerinden biri yaptığı itirazı şeriata uygun olsun/uydurulmuş olsun diye Ehl-i hal ve’l-akd bahsinden giriş yaparak Sosyal Medya üzerinden şunları yazmış.

“Sözlükte ehl sahip, hal azletmek, çözmek, akdi bağlamak, düğüm atmak ve seçmek anlamına gelir. Ehlü’l Hal ve’l-Akd; bir İslâm âmme hukuku terimi olup, İslâm devlet başkanını seçme ve gerektiğinde onu azletme yetkisine sahip olan kimselerin oluşturduğu meclistir. İslâm hukukunda, müslümanların devlet başkanına “halife, İmam, müminlerin emiri” isimleri verilmiştir. Âyette: “Onların işleri aralarında şûra (danışma) iledir” (eş-Şûrâ, 42/38) buyurulur.
Bu âyet, İslâm idaresinin müslümanlar arasında sûrâ esasına dayandığını ifade etmektedir. Ayrıca, müslüman toplumun, devlet başkanı kontrol edecek, devlet işlerini düzenleme ve yürütmede ona katılacak bir topluluğu seçip görevlendireceğine işaret etmektedir (Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s.143). Kimlerin devlet başkanı adayı ve kimlerin de seçmen olacağı âyet, hadis veya icmâ ile belirlenmemiş, ancak İslâm’ın genel prensiplerinden hareket edilerek ehlü’l-hal ve’l-akd meclisi üyelerinde şu vasıfların bulunması öngörülmüştür…” [1]

Bir cemaatin web sitesindeki bu ifadeyi/yorumu fetva olduğuna çok inanmış olmalı ki copy+paste yaptıktan sonra da kendi görüşlerini de ekleyerek şunu yazmış;

“Erbakan Hocamızın kurduğu, 40 yıl beraber çalıştığı, donanımlı arkadaşlarından oluşan YİK’in ne mana ifade ettiğinden bihaber ukala takımının hedef alması haddini bilmemektir. Kimse bu davaya şeref katamaz, bu davaya hizmet eden şeref kazanır. Kuvvet kudret sahibi yalnız Allah’tır.”

Emekli yaşlı siyasetcilerden kurulan bir yapı olan (YİK) kendilerinde devlet başkanı ayarında bir atama ve azletme yetkisi olduğunu sanmaları başlı başına kibir ve enaniyet içinde olduklarının ilanıdır zaten.

  1. Bunları yapmak için kimden vekalet almışlar ?
  2. Yoksa Milli Görüş şurası yapıldı ve orada tüm milli görüş neferlerinin (Saadet Partisi Üyeleri) ittifakıyla bu hakkı kullanma vekaletini aldılar da bizim mi haberimiz olmadı?

Şimdi yukarıdaki eski kelamla ifade edilmiş fetvavari sihirli kelimeleri kendilerine kalkan olarak kullanmış olsalar da, orada geçen devlet geleneği ahkamının kurallarına kendileri ne kadar uyuyor bakalım önce…

  1. Devletten emekli olmuş birini, devlet başkanı ayarında seçtiğinizden müminlerin haberi var mı !?
  2. Haberi olan müminler ise, 7 kişinin kendi arasında seçtiği devlet başkanı ayarındaki kişinin meşruiyetini tanımışlar mı !?
  3. Size göre meşruiyet olan bu atamayı tanımayan Yeniden Refah Partisi başkanı ne peki?
  4. Ya diğer partilerin başkanları ne peki ?
  5. O 7 kişi bu yetkiyi geniş kitlenin onayı ile mi almışlar ?

İşlerine gelince icat edilmiş devlet ahkamı, işlerine gelince parti. O yapıyı (YİK) sürekli orada tutacak sonradan üretilmiş ne hüküm varsa ona sarılıyorlar ve teşkilatları da sanki şeriat hükmünde kararnameymiş gibi sihirli şer’i kelimelerle narkozluyorlar.
Ohh ne güzel mis gibi iş…

Peki o zaman biz Saadet Partililer olarak bu yapıyının doğru kararlar aldığ nasıl inacağız ve nasıl güveneceğiz ?

Bu soruyu cevaplamak için, öncelikli olarak bu yapının (YİK) Saadet Partililere güvenip güvenmediği iyi anlamak lazım.

Büyük kongre milli görüşün büyük istişare organıdır aynı zamanda. Ama gel gör ki, bu yapı büyük kongre delegesinin hepsini süreç içerinde teşkilatlara emir ve baskıyla belirlediği halde kendi adamları olan delegelerine ve delege olmayan saadet partililere bile güvenemiyor ise, biz bu yapıya nasıl güvenelim öyleyse !?

  • Kendini lideri ilan ettiği partiye güvenmemek nasıl bir kafa yapısı acaba?
  • Bu nasıl bir değer sayımı Allah aşkına söyler misiniz !?

Anlaşılan o ki, daha önce olduğu gibi bu seferde büyük kongrenin değil, o kuruldaki 3 kişinin dediği olacak! Bu durumdanda büyük kongre delegeleri ve herkes akılsız bir bunlar akıllı sonucu çıkıyor.

Siz en iyisi partinin adını Birbirine Güvenmeyenler Partisi (BGP) olarak değiştirin. Yoksa bu yapı (YİK) var oldukça SP milli görüşün tek partisi değil, milli görüşün partilerinden biri olur ve SP’ye de Saadet haram olur.

Yazımın sonuna doğru yaklaşırken emekli siyasetçilerden oluşan YİK adındaki bu yapıdan hala beklenti içinde olanlara yönelik kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Yetmiş yaşını aşmış emekli siyasetçilerin 30’lu ve 40 lı yaşlardaki gençlerin dünyasını anlamasını bekliyoruz anlamsızca. Aslında şu bir gerçek ki, nesil farkı başta olmak üzere değer sayımlardaki değişim ve gelişimden dolayı bu emekli yaşlı siyasetçilerden bir beklenti içinde olmak hata bence.

İtirazlarını milli görüş siyasi hareketin canlandırmasına dönüştürmek isterken; “Onlar bizi anlayamıyorlar, ama biz de onları hiç anlayamıyoruz maalesef” diyen gençlerin erzel-il ömür safhasındaki siyaseti meslek haline getiren yaşlılarımız ile mücadele içinde olmaları gerekiyor artık.
Yoksa onların inatları yüzünden önleri açılmayacak.
Zaten böyle bir mücadele siyasetin gelişimi açısında çok doğaldır ve sağlıklıdır.

Yazımın başlarında bir soru sormuştum;
Saadet Partisi içindeki bu İranvari yapı teşkilatları şaha mı kaldırdı, yoksa geri mi bıraktı ?

Eğer sizde benim gibi “geri bıraktı…” diyorsanız;
Bütün bu olumsuzluklara sebep olan ve sizin tercihlerini yok sayan o yapıya; “artık torunlarınızı sevin” çağrıları yapılmış olmasına rağmen kulak tıkadıkları için “Hadi gidin ordan artık…” demek için neyi bekliyorsunuz !?

Yok eğer “hayır geri bırakmadılar…” diyorsanız, önce kendinizin geri bırakılıp bırakılmadığınızın farkında değilsinizdir. Bunu anlamanız için Erbakan hocanın şu sözünü paylaşsam yeterli olacaktır.

“Sizi herhangi bir toplantıya davet ettiklerinde zihninizde cuma hutbesi verecek derecede bilginizi yada cebinizde bir metniniz var ise sizde toplantının ismine birkaç değişiklik yapıp sunabiliyorsunuz….” derdi teşkilat eğitimlerinde

Peki tüm teşkilatlar bugün bu işleri yapabilecek kapasite de mi !?

Tabi ki hayır… ve yine hayır !!

Demek ki teşkilatlar hem geri bırakılmış hem de güvensizlik bunalımı ortaya çıkmıştır.

Böyle bir durumda tüm bu olumsuzluklara sebep olan o yapının dinlenmeleri için evlerine gönderilmesi ve YİK adındaki milli görüşün gerilemesinin tek sebebi olan ve gün geçtikte de berbatlaşan o yapının da lağv edilmesi gerekebilir.

Vesselam[s.ö]
Sadi ÖZGÜL

_________
Kaynak;
[1] https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/ehl-i-hal-vel-akd

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir