Stratejik Göç Mühendisliği: Akdeniz’in Slavlaştırılması

Akdeniz kıyı şehirlerini de demografik olarak istila etmek emelleri olduğu apaçık belli olan bir proje yürütülüyor.

Stratejik Göç Mühendisliği çerçevesinde demografik yapımıza yönelik sürdürülen operasyon, nihai amaç olarak Türkiyenin doğusunun Araplaştırma politikası olarak bir yandan Suriyelisi, Afgan’ı ile sürerken diğer yandan da Rusya–Ukrayna savaşı argümanı öne sürülerek “sıcak denizlere” inme emelleri çerçevesinde Akdeniz kıyı şeridinin Antalya’dan başlatılarak çevre illerimizin slavlaştırılması adına sürdürülüyor.

Akdeniz’in incisi olan Antalya’nın Güzeloba’dan bir görüntü yayınlandı. Görüntülere göre bir site önünde 16 adet lüks araçlar bulunuyor. Daha ilginçi ise, araçların tamamı Ukrayna plakalı idi. İçlerinde bir tane bile Türk plakalı araç yoktu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Rus ve Ukraynalı zengin oligarkların oteli değil, Göçmenistan hele hiç değildir. Emperyalist güçler 100 yıl önceki gayret ve amaçlarına ulaşma noktasında taktik, operasyonel ve stratejik olarak yeni konseptler benimseyerek yapay savaşlar üretmekte, bu savaşlar öne sürülerek göç dalgaları yaratmakta ve demografik olarak istila etmek istedikleri noktalara doğrudan insan kaynağı ile konuşlanmakta ve göç dalgalarını yönlendirme stratejisini izlemektedirler.

  • Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli mensupları olarak her yönden başlatılmış olan bu istilaya, bu sessiz işgale dur demezsek, yarın nesillerimize doğu toprakları Araplaştırılmış, Akdeniz kıyıları slavlaştırılmış şekilde kalır mı?

Bunun adı savaş mağduruna sahip çıkma, kapı/kucak açma değil. Bunun adı istiladır. Bu istilasının hesabını sormak vatan meselesi, millet meselesi, devlet meselesi, Türklük meselesidir.

Kimse bize “Ruslar ve Ukraynalılar gelirse kültürel olarak medeniyet gelir, iyi olur” diyerek güzelleme yapmasın. Akdeniz, Antalyadan başlatılarak istila ediliyor istila!

İşte bu acı tabloyu, vatandaşlık garantili konut satışları kapsamında yabancı uyruklu unsurların konut alması adı altında milli kimliğimizin para karşılığında satılır hâle getirilmesini, konut satışı ile emperyalist fonlarıyla şehirlerimizin istila edilmesi stratejisini, Türk milletinin kendi yurdunda mülksüzleştirilmesi, evsizleştirilmesi projesinin adım adım hayata geçirilmesini ifade ediyoruz ve farkındayız.

Türk insanı ayakta kalmak için, kiralık daire bulup da başını sokacak bir yer bulabilmek için, yahu bir yere oturup 1 bardak çay içebilmek için bile zulüm çekerken elin Ukraynalısının, Rusunun, Suriyelisinin, Afgan ve Pakistan tacizcisinin bizim ülkemizde ne işi var kardeşim!

Türkiye Cumhuriyetine yönelik genişletilerek sürdürülen Stratejik Göç Mühendisliği operasyonu kapsamında Suriyeliler demografik yapımıza ciddi bir tehdit oluştururken; Gaziantep, Hatay, Kilis gibi illerimizdeki acı tabloya Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yayınlattığı “Gitmiyoruz!!” isimli belgesel ile bir kez daha tanıklık ettik.

Suni olarak oluşturulan, asimetrik terör gruplarının emperyalist unsurlar tarafından finanse edildiği ve desteklendiği, hedefin ise Suriye değil bizzat Türkiye Cumhuriyeti ve halkı olduğu projenin yansımaları olarak, Türk milleti kendi öz yurdunda ikinci sınıf vatandaş hâline getiriliyor. Şehirlerimiz sessizce istila ediliyor. Ucuz işçilik yaparak insanımız işsiz aşsız bırakılmak isteniyor.

Suni olarak oluşturulan Suriye iç savaşı kapsamında Türkiye’yi, Suriyeye çeken CIA’sal İslamcılar, Türk gençliği Arap çöllerinde bir hiç uğruna şehit edilirken kurumlarımızda T.C. ibaremizi kaldırmakla meşgüldüler!

Vatanını savunması gereken ama AB fonları ile bir projenin insan kaynağı olarak/ürün olarak Gaziantep’e, Kilis’e, Hatay’a yönlendirilen, yerleştirilen ve istihbarat servisleri tarafından özel eğitilen Suriyeli gençler nargile içiyor ve denizlerimizde kadınlarımızı/kızlarımız ve sübyan çocuklarımızı dikizliyordu. Türk gençliği bir hayat kurmak için didinir, işsizlik sorunuyla uğraşırken Suriyeliler vergi levhasız ruhsatsız kaçak iş yerleri açıyordu. Yetkililer ise bu kanunusuzluğa göz yummaya deva ediyorlar.

Afgan ve Pakistanlılar ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin demokrafik yapısında Suriyelilerin ardından bir tavşan deliği oluşturmak/kültürel şok yaratması adına, iç savaş deneyimi yüksek gruplar olarak, kullanılmaya müsait ve yabancı istihbarat servisleri tarafından devşirilmeye elverişli, taviz operasyonlarına yatkın ve Türkiye’yi milli güvenliğimiz çerçevesinde tehdit etmek ve yabancı uyruklu suç örgütleri oluşturmak, bu demografik değişime kadim KÖK damarın karşı koyması durumunda bir mühendislik ürünü olacak olan ve rejime yönelik bir operasyonun da planlandığı iç savaş senaryosu kapsamında kullanılmak için yerleştirildiler.

Hem de AB fonları kapsamında, Ottawa Sözleşmesi ile Türkiye-İran sınırındaki mayınlar temizletilerek İran üzerinden geldiler. Bir de bunların içerisine İran istihbaratı unsurları ve İsrail istihbaratı Mossad sızdı. 

Tüm bu elim tablonun yanında şimdi de suni olarak oluşturulmuş olan Rusya-Ukrayna savaşı argümanı öne sürülerek Ukraynalı ve Rus oligarklar aynı operasyonu Akdeniz kıyı şehirlerine gerçekleştiriliyor. Akdeniz’in slavlaştırılması projesi, bir zamanlar sıcak denizlere inme hayali olan Rus emperyalist unsurların herkes operasyon yapıyor ben neden yapmayayım diyerek o zaman benim hedefim de Akdeniz’in panslavizmleşmesi diyor.

Tüm bu tehditlere karşı hatırlatmak gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti tüm odakların gayret ve emellerinin ve 100 yıllık hayallerinin bilincinde ve farkındadır. İktidarlar, siyasi çıkarlar, sözleşmeler ve anlaşmalar gelip geçici ve sürelidir ancak vatan bakidir. 

Sessiz istila demek, konvansiyonel olarak önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, silah arkadaşlarının ve imanlı Türk milletinin mücadelesine yenilen emperyalist unsurların stratejisini değiştirerek 100 yıl önceki emellerini yönlendirilebilir göç dalgaları oluşturarak demografik işgal olarak sürdürmelerine denir. 

Türkiye Cumhuriyeti devleti için Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Iraklı vb. nasıl bir tehdit oluşturuyorsa aynı tehdidi Ukraynalı’da Rus’da ve başkalarıda oluşturur. 

Herkes evine artık!

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü bir sözü vardır. O sözünde der ki; “geldikleri gibi giderler”

Geldiğiniz gibi gideceksiniz.

Ömer MEMOĞLU
Yutam Başk.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir