Türkiye’nin “Yerli ve Milli” Gururu Altay Tankı, İllüzyon mu?
Altay Tank projesi, sadece çelikten savaş aracı değil; aynı zamanda siyasi oyunların, küresel güç mücadelelerinin ve derin bağımlılıkların sembolü. Zırhın ardındaki gerçekler, Türkiye’nin savunma sanayiindeki kırılganlığını ve geleceğini tehdit eden gizli operasyonları gözler önüne seriyor. Altay’ın sadece tank olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin kaderini belirleyen görünmez güçlerin yansıması olma riskini sorgulayacağız.
Liyakat Nerede? Otokar’dan BMC’ye Şaibeli Geçiş
2014’te Otokar, ilk Altay Tankı’nın prototipini büyük başarıyla üretmesi Türk mühendisliğinin zirvesiydi. Ancak seri üretim ihalesi, 2018’de deneyimsiz BMC’ye verilmesi yönündeki karar, teknik yeterlilikten çok siyasi yakınlık ve sermaye ilişkileriyle açıklanabilir. Otokar’ın dışlanması, “liyakat değil sadakat” algısını güçlendirdi. Milli güvenlik açısından kritik projenin nasıl kişisel çıkarlar uğruna manipüle edildiği ortada.
Katar Ortaklığı ve Alman Ambargosu: Küresel Oyunun Piyonu mu Türkiye?
BMC’nin hisselerinin Katar Silahlı Kuvvetleri Endüstri Komitesi’ne satılması, Altay projesinde ciddi güvenlik endişeleri yarattı. Almanya, MTU motoru ve RENK transmisyonuna ambargo koydu. Ancak ambargo, teknolojinin üçüncü ülkelere aktarılması bahanesiyle sunulsa da, asıl amaç Türkiye’nin savunma kapasitesini kontrol altında tutmaktı. “Yerli ve milli” söylemiyle pazarlanan proje, fiilen yabancı ordunun kontrolüne açıldı. Türkiye, küresel elitlerin oyununda piyon haline mi geldi?
Güney Kore Çıkmazı: “İkinci Kalite” Çözümlerle Oyalama
Almanya’dan sonuç alınamayınca Türkiye, motor ve transmisyon için Güney Kore’ye yöneldi. Doosan Infracore motoru ve S&T Dynamics transmisyonu geçici çözüm oldu. Ancak S&T Dynamics transmisyonu, Güney Kore’nin kendi tanklarında başarısız bulunmuştu. Türkiye’ye önerilen sistem, Güney Kore’nin bile kullanmadığı kombinasyondu. Türkiye, “ikinci kalite” çözümlere razı olmak zorunda bırakılması ABD’nin CAATSA yaptırımlarıyla hizalanmış “taşeron” stratejisinden başka bir şey değildir. Bu bağlamda tankın savaş kabiliyeti, uyumsuzluk yüzünden ciddi risk altında.
BATU Motoru: Bağımsızlık Hayali mi, Süregelen Bağımlılığın Vitrini mi?
BMC Power tarafından geliştirilen BATU motoru, 2021’de ilk kez çalıştırıldı. Motor-transmisyon bağımsızlığı için umut vericiydi. Ancak transmisyon hala geliştirme aşamasında. İlk testler İngiltere’den tedarik edilen transmisyonla yapıldı. 2026 sonunda BATU güç grubunun Altay Tankı üzerinde tam entegrasyonu hedeflense de, transmisyonun hazır olmaması dışa bağımlılığın sürdüğünü gösteriyor. Yerli üretim, stratejik parçalar açısından hala “vitrin” mi sorusu cevaplar ararken, Türkiye’nin sanayi kapasitesi yüksek olsa da, organizasyon eksikliği ve stratejik planlama zaafları üretimi geciktiriyor.
Siyasi Vitrin ve Algı Yönetimi: Tanklar Sahada mı, Sahnede mi?
2025 Ekim’de başlayan seri üretim ve ilk üç tankın Güney Kore menşeli güç grubuyla teslim edilmesi, “Altay sahada” mesajı vermek içindi. Ancak teslimatlar, teknik yeterlilikten çok siyasi zamanlamayla örtüşüyor. Seçim öncesi “Altay sahada” mesajı, halkın gözünü boyamak için sahneye konmuş gösteriydi. Tankın savaş kabiliyetinden çok propaganda değeri öne çıkarıldı. Savunma sanayii, teknik başarıdan çok siyasi vitrin olarak kullanılması ve teslim tarihlerinin siyasi hesaplarla ne kadar örtüştüğü sorusu da cevaplanması gerekiyor.
Altay Tankı: Türkiye’nin Kader İmtihanı ve Gizli Operasyonların Gölgesi
Altay Tankı’nın üretim süreci, Türkiye’nin savunma sanayii vizyonunun teknik kapasiteyle mi yoksa siyasi tercihlerle mi şekillendiğini sorgulatırken; proje, Türkiye’ye zaman, kaynak ve itibar kaybettirdi. Yerli güç grubunun geliştirilmesi umut verse de, sürecin başındaki siyasi tercihler, dışa bağımlılık ve geçici sistemin sınırlı güvenilirliği teknik riskleri artırıyor.
Altay Tankı, Türkiye’nin stratejik yöneliminin, teknolojik kapasitesinin ve siyasi karar alma süreçlerinin aynası olması 2026’da yerli güç grubuyla üretime geçilmesi, gerçek bağımsızlık göstergesi olacaktır. Ancak hedefin gerçekleşmesi, sadece mühendislik değil, kurumsal liyakat, stratejik kararlılık ve dış politika dengeleriyle mümkün. Altay Tankı’nın geleceği, Türkiye’nin kendi kararlarını mı vereceği, yoksa küresel sistemin yönlendirmelerine mi razı olacağı sorusunun cevabının göstergesi olacaktır.
Tüm süreç, Türkiye’nin savunma sanayiinde bağımsızlık değil, bağımlılığın yeniden üretildiğini gösteren karmaşık ve gizli operasyonel planların varlığını göstermektedir.
Altay Tankı’nın sadece tank olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin geleceğini şekillendiren görünmez güç gösterisinin sembolü olduğunu fark edebilmek önemlidir.
KÜRESEL İFŞA
