
Covid virüsünün de tıpkı olmayan Aids/Hiv virüsü gibi icat edilmiş olabileceği aklınıza geldiği oldu mu?
Şimdi bu sorulara cevaplar arayalım
Virolog Peter Duesberg’in, AİDS’İN nedeni olarak HIV virüsünün gösterilmesine en ısrarlı ve en kapsamlı eleştirisini sunduğu kitabını yayınlamıştı. Duesberg, HİV’in AİDS’E neden olamayacağını çünkü bir virüsün hastalığa neden olduğunu gösteren kuralları karşılamadığını kararlı bir şekilde “Aids Virüsünü İcat Etmek” adını verdiği kitabında savunuyordu.
Günümüzde Covid19 testi içinde kullanılan PCR Testinin mucidi olan Kary Mullis’in o kitap için yazdığı önsözü HİV ve AİDS arasına bir bağlantı olmadığı sonucuna nasıl ulaştığını anlatıyor.
Başlamadan önce Kary Mullis’i tanıyalım
Kary B. Mullis 28 Aralık 1944 – 7 Ağustos 2019 yılları arasından yaşamış Amerikalı bir biyokimyacıdır. 1983 yılında Polymerase Chain Reaction (PCR) testini bulmasıyla ünlüdür. Bu buluşuyla 1993 yılında Nobel Kimya Ödülüne layık görüldü.
Kary Mullis’in bu buluşu adli tıpta pek çok vakanın gün yüzüne çıkmasını sağladı. Bunun dışında Mullis dile getirdiği farklı görüşlerle de gündemde olan bir figürdü. Mullis açıklamalarında iklim değişikliğine ve ozon tabakasının incelmesinin nedenleri üzerine oluşan bilimsel uzlaşmaya karşı çıkmış ve HIV ile AIDS arasındaki bağlantıyı da komplo olarak nitelemişti. Psikoaktif bir halüsinojen olan LSD’nin serbest olması gerektiği görüşünü de her zaman dile getirdi. Kary Mullis 7 Ağustos 2019 yılında zatüreden vefat etti.
Şimdi Peter Duesberg’in kitabın önsözünde Kary Mullis’in yazdıklarına bir bakalım.

Öyleyse başlayalım…
“1988’de Santa Monikardaki Specialty Labs’da danışman olarak çalışıyordum. İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (HIV) için analitik rutinler oluşturuyordum. olimeraz Zincir Reaksiyonunu icat ettiğim için, içinde nükleik asit bulunan herhangi bir şey için analitik rutinler oluşturma konusunda çok şey biliyordum. Bu yüzden beni işe aldılar. Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (AIDS) ise pek bilmediğim bir konuydu. Böylece, kendimi Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafından desteklenen proje için ilerlememiz ve hedeflerimiz hakkında bir rapor yazarken bulduğumda, yazdığım bir ifadeyi desteklemek için bilimsel referansı bilmediğimi fark ettim:
“HIV virüsü AİDS’İN olası nedenidir.”
Bu yüzden yan masadaki güvenilir ve yetkin bir adam olan virologa döndüm ve ondan referans istedim. Birine ihtiyacım olmadığını söyledi. Ben aynı fikirde değildim. Bazı bilimsel keşiflerin veya tekniklerin o kadar iyi kurulmuş olduğu ve kaynaklarına çağdaş literatürde artık atıfta bulunulmadığı doğru olsa da HIV/AIDS bağlantısında durum böyle görünmüyordu. Ölümcül ve henüz tedavi edilmemiş bir hastalığın nedenini keşfeden kişinin, bu hastalık tedavi edilip unutulana kadar bilimsel makalelerde sürekli olarak referans gösterilmemesi benim için tamamen dikkat çekiciydi.
Ama yakında öğreneceğim gibi, o kişinin adı (ki kesinlikle Nobel malzemesi olacaktı) kimsenin dilinin ucunda değildi. Elbette, bu basit referans oralarda bir 101, yerde olmalıydı.
Aksi takdirde, yirmi beş ile kırk yaşları arasındaki çok sayıda eşcinsel ve/veya damardan (IV) uyuşturucu madde kullanan erkeğin trajik ölümlerini çözmeye çalışan on binlerce kamu görevlisi ve birçok meslekten saygın bilim adamının araştırmaları dar bir inceleme kanalına yerleşmeyi mümkün olamayacaktı. Diğer tüm havuzların boş olduğu kesin olarak belirlenmedikçe, herkes aynı havuzda balık tutmaz. Birlikte ele alındığında HIV`in AİDS’İN olası nedeni olduğunu gösteren yayınlanmış bir makale ya da belki birkaçı olmalıydı. Sadece olması gerekiyordu. Bilgisayarda arama yaptım ama hiçbir şey çıkmadı. Tabii ki, sadece doğru anahtar kelimeleri girmeyerek bilgisayar aramalarında önemli bir şeyi kaçırabilirsiniz. Bilimsel bir konu hakkında emin olmak için doğrudan diğer bilim adamlarına sormak en iyisidir. Güzel kumsallara sahip uzak yerlerde bilimsel konferansların amacı budur. İşim gereği birçok toplantı ve konferansa gidiyordum. AIDS hakkında bir konuşma yapan herkese yaklaşma ve onlara giderek daha sorunlu olan “HIV, AİDS’İN olası nedenidir” ifadesi için hangi referansı vermem gerektiğini sorma alışkanlığı edindim.
Birkaç yıl boyunca on veya on beş toplantıdan sonra, hiç kimse referansı gösteremediğinde oldukça üzülüyordum. Aklımda oluşan çirkin sonucu beğenmedim: Giderek artan bir şekilde yirminci yüzyılın Kara Vebası olarak görülen bir hastalığa karşı yürütülen kampanyanın tamamı, kökenini kimsenin hatırlayamadığı bir hipoteze dayanıyordu. Bu hem bilimsel hem de sağduyuya meydan okudu. Sonunda, HIV ve AIDS araştırmalarımın devlerinden biri olan Pasteur Enstitüsü’nden Dr. Luc Montagnier, San Diego’da bir konuşma yaptığında, onu sorgulama fırsatım oldu. Bu, küçük sorumu öfke göstermeden sorabileceğim son sefer olacaktı ve Montagnier’in cevabı bileceğini düşündüm. Ben de ona sordum. Montagnier küçümseyici bir şaşkınlıkla, “Neden Hastalık Kontrol Merkezlerinin raporunu alıntılamıyorsunuz?” dedi. “AİDS’İN olası nedeninin HIV olup olmadığı konusunu gerçekten ele almıyor, değil mi?” diye yanıtladım. “Hayır,” diye itiraf etti, şüphesiz ne zaman çekip gideceğimi merak ediyordu. Etrafındaki insan grubundan destek aradı, ama hepsi benim gibi daha kesin bir yanıt bekliyorlardı. “Neden SIV (Simian Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) ile ilgili çalışmadan alıntı yapmıyorsunuz?” teklifini etti.
“Bunu ben de okudum Dr. Montagnier,” diye yanıtladım. “Bu maymunların başına gelenler bana AİDS’i hatırlatmadı. Ayrıca, o makale daha birkaç ay önce yayınlandı. HİV’in AİDS’E neden olduğunu gösteren orijinal makaleyi arıyorum. “Bu sefer Dr. Montagnier’in yanıtı, odanın diğer ucundaki bir tanıdığı selamlamak için hızla uzaklaşmak oldu.
O konuşmadan sonra, arabamla Mendocino`dan San Diego’ya gidiyordum. Artık herkes gibi ben de AIDS hakkında istediğimden çok daha fazlasını biliyordum. Ama buna HİV’in neden olduğunu kimin belirlediğini bilmiyordum.
San Bernardino Dağları’na geldiğimde uykum geldi, radyoyu açtım ve AIDS hakkında konuşan bir adama denk düştü. Adı Peter Duesberg’di ve Berkeley’de önde gelen bir virologdu. Adını duymuştum ama gazetelerini hiç okumamıştım ya da konuştuğunu duymamıştım. Ama o, HİV’i AİDS’e bağlayan referansları bulmakta neden bu kadar zorlandığımı tam olarak açıklarken, şimdi tamamen uyanmış halde dinledim.
Hiç kimse HIV`in AİDS’E neden olduğunu kanıtlamamıştı.
Eve geldiğinde, Amerikan Kimya Derneği’nin bir toplantısına fikirlerini sunmak için Duesberg’i San Diego’ya davet ettim. İlk başta çoğunlukla şüpheci olan seyirciler ders için kaldılar, ardından bir saat sorular sordular ve ardından odayı boşaltmaları isteninceye kadar birbirleriyle konuşmaya devam ettiler. Herkes getirdiklerinden daha fazla soruyla ayrıldı. Peter Duesberg’i seviyor ve saygı duyuyorum. AİDS’E neyin sebep olduğunu tam olarak bildiğini sanmıyorum; bu konuda fikir ayrılıklarımız var. Ama AİDS’E neyin neden olmadığından ikimiz de eminiz.
Yeryüzündeki insanların çoğunun AİDS’İN HIV adı verilen bir virüsün neden olduğu bir hastalık olduğuna inanması için herhangi bir geçerli neden bulabilmiş değiliz. Bunun doğru olduğunu gösteren hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Ayrıca doktorların kanlarında HIV antikorlarının varlığından başka bir şikâyeti olmayan kişilere AZT (Zidovudin) adlı toksin bir ilacı neden reçete ettiğini de öğrenemedik. Aslında, insanların neden bu ilacı herhangi bir nedenle aldığını anlayamıyoruz.

Bütün bu algının nasıl ortaya çıktığını anlayamıyoruz ve her ikimiz de Berkeley’de yaşadığımız için gerçekten garip şeyler gördük. Hata yapmanın insana özgü olduğunu biliyoruz, ancak HIV/AIDS hipotezi çok büyük bir hatadır. Bunu bir uyarı olarak oldukça güçlü bir şekilde söylüyorum. Duesberg bunu uzun zamandır söylüyor” (Önsöz burada son buluyor…)
Buradan çıkarmamız gereken sonuç ne olmalı?
Sonuç: Tıbbın “savaştığı” bir AIDS/HİV virüsü yok!
Olmayan virüsün “keşfedenleri” Luc Montagnier (Fransa) ve Robert Gallo (ABD) de bunu biliyorlardı. HIV “keşfedildiği” açıklandıktan birkaç yıl sonra, Robert Gallo gerçekten hiçbir keşif olmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Gallo, yalnızca HİV’in AİDS’e yol açtığına dair bir kanıtı olmadığını, HİV’in de bir virüs olduğuna dair hiçbir kanıtı olmadığını itiraf etti. Bu gerçeklerin bir hilesiydi. 1992’de R. Gallo, Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (ABD) Dürüst Araştırma Komisyonu tarafından bilimsel olmayan suiistimalden suçlu ilan edildi.
Bu güne geldiğimizde, bir süre sonra bol varyantlı “Covid” virüsünün gerçekte hiç var olmayan AİDS/HİV virüsü gibi “icat edilmiş virüs” olduğu açıklanırsa sakın şaşırmayın. Çünkü var olduğuna dair hala bir kanıt getirebilmiş değildirler.
Doğal olarakta olmayan virüsün aşısı da olmaz.
***
Yorumcalar’dan…