Düşmana Öyle Bir Tuzak Kurdu ki, Tüm Dünyayı Şaşırttı

26 Ağustos 1922 Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın hayatındaki en zor gündü.

Çünkü tüm milletin yükü onun omuzlarına binmişti. Büyük Taarruzun kaybedilmesi halinde milleti yok etmek isteyenler harekete geçecekti. Fakat düşmana öyle bir tuzak kurdu ki, tüm dünyayı şaşırttı.

Gelin anlatalım…
1921 yılında yaşanan Kütahya-Eskişehir bozgunu nedeniyle Bursa düşmüş, mecliste moraller alt üst olmuştu. Mustafa Kemal’in orduyu Sakarya nehrinin doğusuna kadar çekmesi muhalefeti ateşlemiş ve Ankara’da bir tür kaos patlak vermişti.

Muhalifler hesap sormak istiyordu.
Muhalifler bozgunun sorumlusu olarak İsmet Paşa’yı hedefe koyunca Mustafa Kemal meclise gelip çekilme emrini kendisinin verdiğini söyleyerek muhaliflere adeta meydan okudu. Meclis bu durum karşısında Mustafa Kemal’i ordunun başına geçmesi için başkomutan olarak tayin etti. Mustafa Kemal başkomutanlık yetkisinin süreli olması şartını koyunca yetki üç aylığına verildi.

5 Ağustos’ta başkomutanlık görevine başlayan Gazi, Ankara önlerine kadar gelen Yunan ordusunu 22 gün süren Sakarya Muharebesi’yle kovup Afyon’a püskürttü. Başkomutanlık yetkisi daha sonra 30 Ekim 1921 ve 4 Şubat 1922’de uzatıldı. Mustafa Kemal bu süre zarfında orduyu toparlayıp son ve büyük bir taarruzun hazırlığına başladı.

Fakat muhalifler Mayıs ayına gelindiğinde bu hazırlık döneminden oldukça rahatsız olmaya başladı.

Mustafa Kemal hazırlık sürecini uzun tutuyordu çünkü Sakarya’da ordunun ciddi kısmı firar etmiş ve şehit olmuştu. Yunan ordusu ise Afyon-Eskişehir hattında İngiliz destekli muazzam bir savunma hattı kurmuştu. Öte yandan memleket 1911’den beri tam 11 yıldır savaştaydı. Savaş gereçleri üretecek nalbantların bile yokluğu yaşanıyordu. Öyle ki 1922 yılında Ankara’da nalbant okulu açıldı ve ustalar yetiştirildi.

Özetle Mustafa Kemal’in fazla imkanı yoktu. İngilizlerin “Türkler 6 ayda geçerse 6 günde geçmiş sayabilirler” dediği Yunan savunma hattını yarıp düşmanı denize dökmesi için tek atımlık kurşunu vardı. Bu nedenle orduyu savaşa hazırlamak için acele etmiyordu.

Mustafa Kemal temkinli ve ağır adımlarla hedefe ilerlerken meclisteki muhaliflerin sabrı tükeniyordu. Bu gerilim Mayıs 1922’de bir tür kriz halini aldı. Başkomutanlık yetkisinin uzatılması için yapılan görüşmede kabul oyu çıkmadı. Üstelik meclis toplantısında Mustafa Kemal’e karşı çok ağır laflar edilmişti. Hasta olduğu için meclise katılamayan Gazi, tutanakları okuyunca 6 Mayıs 1922’de ayaklanıp meclise gitti.

Arkasından konuşanların yüzüne söyleyecek çok şeyi vardı.

6 Mayıs günü meclis kürsüsüne çıktığında başkomutanlık yetkisi 2 gün önce sona ermişti. Buna rağmen Meclis Başkanı gibi değil, Başkomutan gibi konuşmaya başladı. İlk hedefi kendisini meclis yetkilerini gasp etmekle suçlayan Salih Efendi’ydi. Meclisin kurulması için aylarca nasıl çabaladığını Salih Efendi’ye anlattıktan sonra, toplantının gizli oturumda yapılmasını “gerçekleri milletten gizlemek” olarak niteleyen Mehmet Şükrü Bey’e dönüp cevabını vermeye başladı.

Taarruz planları ve başkomutanlık yetkisi çok kritik askeri konulardı ve bunları düşmanın duyabileceği açık toplantılarda yapmanın ne kadar sakıncalı olduğunu anlattı. Sonra Şükrü Bey’in gözlerine bakarak “Biz buraya komedya oynatmak için gelmedik” dedi. Konuşmanın devamında ordu için “kıpırdayamaz halde” diyen ve onları alkışlayan vekillere tepki gösterdi. Bu esnada sözünü sürekli kesen Hüseyin Avni Bey’le tartıştı.

Parasızlık nedeniyle ordunun başarısız olacağını düşünenlere de “Para vardır, para yoktur, ister olsun, ister olmasın, ordu vardır!” diyerek tepkisini gösterdi. Konuşmanın sonunda ise tüm muhaliflere meydan okuyarak yetki verilsin yahut verilmesin orduyu komutansız bırakmayacağını haykırdı. Bu konuşmanın sonucunda oylama yapıldı ve başkomutanlık yetkisi üç ay daha uzatıldı.

Meclisteki aykırı sesler birlik ve beraberliği bozduğu için rahatsızdı fakat bu durumu kendi lehine kullanabilmek için eşsiz bir strateji kurgulamıştı. Muhalefetin yükselttiği aykırı sesler düşmanın kulağına gittiğinde bu en çok Mustafa Kemal’in işine yarayacaktı. Mustafa Kemal tek hamlede kesin zafer elde edebilmek için düşmana “ani, güçlü ve beklenmedik” bir darbe indirmek gerektiğinin farkındaydı.

Böyle bir darbe için taarruz planını sır gibi gizlemeye karar verdi. İşte, muhalif sesler, bu stratejiyi kusursuzca örtüyordu. Londra’dan Atina’ya kadar uzanan meclis gürültüleri, düşmanda “Türkler taarruza hiç hazır değil” izlenimi uyandırıyordu. İşte bu tam da Mustafa Kemal’in istediği şeydi. Bu nedenle meclisteki gürültüleri kesmekle uğraşmadı. Aksine onları körükledi.

Türk’ün savaşı hileli olur.

Attila’dan Alparslan’a, Tuğrul Bey’den Fatih’e, Timur’a ve Mustafa Kemal’e… Türk tarihi savaşta hileyi sanatçı gibi kullanan mareşallerle doluydu. Bu nedenle taarruzdan bir kaç hafta önce futbol maçı ve çay partisi düzenledi. Maç ve parti tüm yabancılara ilan edilmişti. Haliyle düşmanın “Türkler taarruza hazır değil” izlenimi günden güne artmıştı. Mustafa Kemal bu esnada maça ve partiye gelen komutanlarla gizli şekilde taarruz planını oluşturmuş ve hazırlığını sessiz sedasız yürütmüştü.

Temmuz ayında başkomutanlık yetkisini süresiz uzatarak tüm gücü eline aldı ve çalışma bahanesiyle evine çekildi. Herkes onu evinde sanıyordu fakat gizlice ayrılıp Akşehir’e geçerek Fevzi Paşa’yla buluşmuştu. Bu toplantılardan birinde Fevzi, İsmet ve Yakup Şevki Paşa’larla görüşüp taarruz planını ortaya attı. Plana göre orduların büyük bölümü bir gece vakti güneye inip düşmana Uşak üzerinden saldıracaktı.

Yunan ordusu bu saldırıyı doğudan gelecek büyük taarruzu gizlemeye çalışan bir aldatmaca olarak düşünecek ve ordu ağırlığını güneye kaydırmayacaktı. Bu noktada Türkler düşman savunma hattını güneyden yaracak ve Yunan ordusu ne olduğunu anlamadan her şey bitmiş olacaktı. Bu plana en büyük itiraz Harbiye’nin eski stratejisti ve Mustafa Kemal’in okuldan hocası olan Yakup Şevki Paşa’dan geldi. Paşa’ya göre plan risklerle doluydu. En basitinden, güneye kaydırılan ordu düşman tarafından tespit edilirse tüm plan çökerdi.

Öte yandan Yunan ordusu güneyden gelen saldırının bir aldatmaca olduğunu düşünmez ve ordu ağırlığını zamanında bölgeye kaydırırsa, Türk ordusu çok zor duruma düşer ve düşmana Ankara yolu ardına kadar açılırdı. Ve hepsinden önemlisi, eldeki cephane Yunan savunma hattını yarmaya yetmezse ortaya imha riski çıkabilirdi.

Yakup Şevki Paşa’ya göre bu delilikti. Kaybetme riski yüksekti. Başarısızlık halinde Ankara düşer, Milli Mücadele kaybeder, Anadolu tamamen işgal edilirdi. Mustafa Kemal, hocasının şüphelerini anlayışla karşılayıp açıklamalar yapmaya başladı. Güneye kaydırma gizlilikle gece vakti yapılacaktı. Yeterince hızlı olunması halinde Yunan ordusu gerçeği göremeyecekti. Ve cephane takviyesi düşmandan yapılacaktı.

Yakup Şevki Paşa itirazlarını sürdürünce Mustafa Kemal “Uğraşa uğraşa, ancak 1 yılda düşmanla az çok denk bir hale gelebildik. Bir daha bu gücü yaratamayız. Kesin sonuç almak zorundayız. Tehlikesine rağmen bu planın uygulanmasından başka çare göremiyorum” dedi. Yakup Şevki Paşa “Bu planla kaybedersek bize vatan haini derler. Bu meclis bizi asar” diye itirazını sürdürünce Atatürk net konuştu: “Korkmayın paşam. Sorumluluk bana aittir. Kaybedersek beni hemen asarsınız!”

Yakup Şevki Paşa’nın itirazları haksız sayılmazdı. Fakat Mustafa Kemal’in başla seçeneği yoktu. İsmet ve Fevzi Paşa’lar da Mustafa Kemal’i destekleyince, Yakup Şevki Paşa her türlü göreve hazır olduğunu söyleyerek başkomutana emrinde olduğunu söyledi. Taarruzdan bir gece önce, 25 Ağustos günü, hava karardıktan sonra ordu harekete geçti. Cepheyi terk ederek, Şuhut dağları arasından, bir patika vasıtasıyla Yunan hattının güneyine sızdı. Kimse fark etmedi.

Koca milletin kaderini değiştirecek ordu, koca toplar, silahlar, onca yük… Sessiz sedasız şekilde varması gereken yere vardı. Sabahın ilk ışıklarından biraz önce bombardıman başlayacaktı. Dakikalar geçmek bilmiyordu.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da ilerleyen saatlerde bizzat taarruz bölgesine geldi. Yunan Başkomutan Hacıanesti, gecenin sessizliği içerisinde İzmir’de uyurken, Türk Başkomutan ordusunun başında ve en öndeydi. Mustafa Kemal o gece çok suskundu. Zorunda kalmadıkça konuşmuyor ve yanız başına kalıyordu. Esasen hiç olmadığı kadar gergindi fakat belli etmemeye çalışıyordu. Tan yavaş yavaş ağırmaya başladığında artık tüm hazırlıklar tamamdı.

Birazdan kıyamet kopacaktı

İlk hamle İsmet Paşa komutasındaki topçularla yapılacak, düşman gözetleme merkezleri ve savunma hatları yok edilecek, böylece Yunan ordusu kör bırakılacaktı. Akabinde süvariler Yunan savunmasını yararak ilerleyecek ve onları piyadeler takip edecekti. Şafak söktüğünde ve güneşin ilk ışıkları Kocatepe’yi aydınlatmaya başladığında hiç beklenmeyen bir şey yaşandı. Etrafı sis kapladı ve Türk topçuları adeta kör oldu.

Taarruz bu şekilde başlayamazdı ve vakit kaybedilmesi halinde Türk ordusu açığa çıkabilirdi. Dakikalar geçmesine rağmen sis dağılmıyor, canı sıkılan Mustafa Kemal tepedeki kayalıklar arasında gergin şekilde dolanıyordu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu zira tabiatla savaşamazdı. Saniyelerin asırlara dönüştüğü gerginlik, sisin ortadan kaybolmasıyla yerini büyük bir heyecana bıraktı. Mustafa Kemal derhal emrini verdi ve 04:30’da Türk topları ateşlendi.

Büyük sessizlik yerini cehennem gürültüsüne bıraktı. İsmet Paşa komutasındaki topçular Yunan savunma hattını şiir gibi döverken Mustafa Kemal “Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et! Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme” diyerek dua ediyordu. Topçu saldırısı sürerken Mustafa Kemal bir ara yerinden ayrıldı. Bölgedeki kayalıkların bulunduğu yere gitti. Yalnız başına kayaların arasına girdi. Etraftakiler şaşkındı.

Vakit akıp giderken Türk topçuları düşman gözlem noktalarını itinayla yok edip savunma hattını çökertti. Yunan ordusu kör olmuştu ve neyin geldiğini anlayamamıştı. Haber Yunan karargahına giderken Türk süvarileri yarılan cepheden içeriye akmaya başladı.

Gözlem noktaları yok edildiği için Yunan karargahı ne olup bittiğini anlayamamış ve taarruzu, “asıl saldırıyı gizlemek isteyen bir aldatmaca” olarak değerlendirmişti. Böylece tüm ordular güneye hareket ettirilmemiş ve Trikupis, Bozkurt’un tuzağına düşmüştü. Yunan ordu komutanı Trikupis tuzağa düşerken ve Yunan başkomutan her şeyden habersiz İzmir’de kahvaltısını yaparken Mustafa Kemal Kocatepe’de tüm planını adım adım yürütüyordu.

Trikupis güneydeki saldırıyı aldatmaca sanıp Türk ordusunu doğudan beklerken, Türk ordusu çoktan savunma hattını yarmış ve ilerlemeye başlamıştı. Mustafa Kemal 28 Ağustos günü Afyon’a girdiğinde, Trikupis tuzağa düştüğünü anladı. Ama artık çok geçti. Türkler Yunan ordusunun İzmir’le haberleşme hatlarını yok ettiğinde Trikupis artık kaybettiğini anladı. Yapabileceği tek şey çekilmek ve bulduğu ilk uygun arazide yeni bir savunma hattı oluşturmaktı.

Fakat Bozkurt’un buna izin vermeye niyeti yoktu. İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal 29 Ağustos günü Afyon’da bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptı. Temel mesele “Yunan ordusunun kalan kuvvetlerinin nerede” olduğuydu. Bu kuvvetler derhal bulunup imha edilmeliydi. Arazideki Türkler her yerde onları arıyordu. Çekilmeden ve yeni bir savunma hattı kurmadan hepsini bulmak gerekiyordu. Mustafa Kemal geç saatte sona eren toplantının ardından biraz uyumak için odasına geçti. Fakat “en ufak gelişmede” uyandırılmasını söyledi.

Yaklaşık iki üç saat sonra Afyon Belediye binasına bir rapor geldi. Raporu okuyan Tevfik Bey satırlarda önemli bilgiler olduğunu görünce derhal Mustafa Kemal’in odasına yönelip kapısını tıklattı. “Girin” sözünü işitince kapıyı açıp içeri girdi. Mustafa Kemal kalkıp yatağın kenarına oturdu. Tevfik Bey ise gaz lambasını yakarak rapordan söz etmeye başladı. Mustafa Kemal raporu alıp yatağa sererek dikkatli şekilde bakmaya başladı.

Bir süre boyunca sessiz şekilde rapora bakan Mustafa Kemal aniden ayağa kalkıp üniformasına koştu. Bir yandan şekilde giyinmeye başlayıp diğer yandan İsmet Paşa ve Fevzi Paşa’nın acele çağrılmasını emretti. Raporda bir süredir görmeyi umduğu şeyi görmüş ve aklında derin bir şüphe uyanmıştı. Şüphelerinin gerçek çıkması halinde tüm hikaye görkemli bir törenle sona erebilirdi. Fakat önce aklındaki sorulara cevap bulması gerekiyordu.

Mustafa Kemal 30 Ağustos 1922’nin ilk saatlerinde, üzerinde üniforması ve aklındaki şüphelerde toplantı odasına girdi. Bu toplantı sonucunda Anadolu’daki bin yıllık Türk tarihi yeniden şekillenecekti.

26 Ağustos 1071’de başladı,
26 Ağustos 1922’de bitmedi.
(Devam edecek)
***

Yorumcalar’dan…

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir