Mazlumder’in Gazze Raporu Tarafgirdir!!

Mazlumder’in genel başkan yardımcısı bir WhatsApp grubuna yayımladıkları bir raporu göndermiş ve değerlendirilmesini rica etmiş.

Kısaca değerlendirdim.
Rapor Hamas tarafgirliğiyle yazılmış ve maddi bilgi hataları var.
Mesela BMGK’nin 1967/242 sayılı kararının İsrail’in Filistin topraklarında işgalci olduğunu vurguladığı bilgisi yanlış.
Yanlış olduğu bilinerek böyle söylendiyse yalan ve propaganda olur.

Birincisi; BMGK’ın 242 sayılı kararı Mısır, Suriye, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın İsrail’e saldırmasıyla başlayan ve bu ülkelerin yenilgisiyle sonuçlanan 1967 savaşında İsrail’in Mısır, Ürdün ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarla ilgili, Filistin’le değil ve İsrail’in ’67 savaşında ele geçirdiği topraklardan çekilmesini istiyor. Barış anlaşmasıyla İsrail-Suriye’nin Culan bölgesi hariç- zaten o topraklardan çekildi. Şu anki sınırlara o nedenle “1967 sınırları” deniyor zaten.

İkincisi; rapor 7 Ekim’de Hamas’ın Gazze’ye sınır İsrail köylerine saldırısı, geniş çaplı sivil katliamı, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar dahil çok sayıda rehine olmasıyla ilgilenmiyor ve buna cevaben İsrail’in başlattığı yıkıcı saldırıya odaklanıyor. Hamas’ın eylemini yok sayan, hatta haklı gören hiçbir değerlendirme insani, İslami, hukuki olamaz ve politik propaganda olmaktan öteye geçemez. Bir insan hakları kuruluşu, 10 aylık bebeğin ve 80 yaşında yürümekte zorlanan yaşlı kadının kaçırılıp rehin alınmasını ve basın duyurularında onlardan “esir” olarak söz edilmesini nasıl normal karşılayabilir? Bu eylemler, Netanyahu hükümetinin Gazze’de benzerlerini yaptığı gerekçesiyle meşrulaştırabilir mi? Mazlumder, Hamas’ın antisemitik radikalizmine sözcülük yapacaksa yıllar önce kuruluşu sırasında tartışmalarına katıldığım “mazlumun dini sorulmaz” amacını çöpe atmış demektir.

Üçüncüsü; rapor, Filistin’de kalıcı barış ve çözümün, Filistinli Yahudiler ve Filistinli muarreb (Araplaşmış) etnik grubun bir arada ve barış içinde yaşayabileceği modeliyle mümkün olduğunu savurması gerekirken antisemitik ve Yahudilere etnik arındırma yanlısı tezleri örtük ve açık destekliyor.

Dördüncüsü; Gazze’nin İsrail tarafından açık cezaevine dönüştürüldüğü ezberi, çok katmanlı gerçeğin görülmesini engellediğinin kanıtı. 1995 Oslo barış müzakerelerinden sonra İsrail ve FKÖ birbirini tanıdığında 1998’de Gazze Uluslararası Havaalanını açan İsrail yönetimiydi. Kurdeleyi da ABD Başkanı Clinton ve Arafat birlikte kesmişlerdi. Bu havaalanından ertesi yıl 90 bin yolcu seyahat etti, binlerce ton kargo taşındı. Bu gelişmeleri sabote eden Hamas’ın (ve diğer örgütlerin) saldırılan oldu. 2000’de de adına “intifada” dediği süreçte 7 Ekim benzeri saldırıyla %78’inin siviller olduğu bağımsız kuruluşlarca teyit edilen 1000’nin üzerinde İsrailli öldürüldü ve savaş tekrar başladı.

2005’te Gazze’de yönetime geldikten bir yıl sonra darbe yaparak Fetih’i silah zoruyla Gazze’den çıkmaya zorlayan ve muhalif hiçbir parti, grup ve STK bırakmayan, 17 yıldır da seçim düzenlemeyen Hamas’tır. Gazze’yi açık cezaevine dönüştürmek için İsrail’e hacet yoktu. Hamas bunu zaten yapmıştı. Katar’da lüks içinde yaşayan ve her yıl 1 milyar doların üzerinde para toplayan zengin Hamas liderleri, Gazze’de sefalet seviyesindeki hayattan birinci derecede sorumludur.

Topladıkları paranın nasıl ve nereye harcandığını, Gazze’de temiz su, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlara ulaşamayan halkın halinden çıkarmak mümkün. Hamas’ın milyarlarca doları, 2 milyon nüfuslu Gazze’yi cennete çevirmeye yeterdi. Bundan İsrail’i sorumlu tutup Hamas liderlerinin lüks hayatını örtbas etmek insanlıktan çıkmamış kimseye yakışmaz. Mazlumder bu gerçekleri görmezden gelerek bağımsız bir insan hakları kuruluşu olma vasfını terk etmiş görünüyor. Hamas’ın propaganda bürosu gibi çalışıyor. Sağcı Likud hükümetinin, Türkiye’deki maceraya tamamen benzeyen bir yol izleyerek ultra ve radikal sağ kesimlerin desteğiyle İsrail’de otoriter rejim kurma çabası içinde Gazze’de hak ihlalleriyle dolu bir askeri operasyon yürüttüğü doğrudur.

Mazlumder bu ihlalleri tespit edip duyurma görevine, sağ-muhafazakâr kesimin gayri insani, gayri İslami, antisemitik “lanetli Yahudiler” edebiyatıyla değil, mevcut İsrail hükümetinin meşruiyetten mahrum icraatlar’ olarak ele almalıdır. İsrail’de Netanyahu hükümetinin hem İsrail’de hem de Gazze operasyonunda izlediği politikaya yüksek seviyede itiraz vardır. Mazlumder, İsrail’de barış yanlısı muadilleriyle küresel tepki ve yaptırım örgütleyeceğine İsrail’e ve Yahudilere ontolojik karşıtlıkla yanlış ve karanlık bir yolda ilerliyor.

Beşincisi ve son olarak; Türkiye’de Gazze bahanesiyle sokaklarda tedhiş eylemleri yaparak vatandaşları taciz eden kontrolsüz grupların en temel insan hakkı olan yaşam özgürlüğüne saldırmasına Mazlumder’in bir cümleyle bile değinmemesi ürkütücüdür. Yine Likud hükümetinin Gazze’ye operasyonları boyunca, Türkiye’de aralarında devlet idarecilerinin birinci derecede yakınlarına ait olanların da bulunduğu belgelerle gösterilmiş muhtelif firmaların 400’ün üzerinde gemiyle İsrail’e her türlü lojistik malzeme ihracatı yaptığını görmezden gelmesi de Mazlumder raporundaki temel meşruiyet mahrumiyetidir.

Kenan ÇAMURCU

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir