Günümüzde Türkiye’de “İsrail korkusu” teması, pek çok siyasetçi ve uzman tarafından sıkça gündeme getirilmektedir. Bu korkunun arkasındaki gerçekler, yalnızca bir manipülasyon ve algı yönetimi stratejisi değil, aynı zamanda derin bir psikolojik savaşın parçası olarak da değerlendirilebilir. Bu makalede, bu korkunun kökenleri, toplumsal etkileri ve siyasi sonuçları ele alınacaktır.
Ekranlara çıkarılan bazı emekli generaller ve siyasiler “İsrail’in Türkiye’yi işgal edeceği” iddiaları dile getiriliyor. Bu tür söylemler, toplumda bir korku iklimi yaratmayı amaçlıyor. Ancak, bu korkunun kaynağına inildiğinde, aslında bir manipülasyon ve algı yönetimi stratejisinin söz konusu olduğu görülüyor. Türkiye’nin askeri gücü, İsrail’in nüfusundan çok daha fazladır. Dolayısıyla, bu tür iddialar, gerçek bir tehditten ziyade, bir korku senaryosunun parçası olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin askeri kapasitesi, stratejik olarak da İsrail’in potansiyel tehditlerine karşı koyabilecek bir düzeydedir. Bu bağlamda, korku pompalamanın ardındaki gerçek niyetler sorgulanmalıdır.
Eğer gerçekten İsrail Türkiye’ye saldıracaksa, bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin zayıfladığını gösterir. Zayıflamanın sorumluluğu ise, vatanına ihanet edenlerdedir. Bu noktada, toplumun dikkatini başka yönlere çekmek için yapılan korkutma stratejileri, iktidarın kendi zayıflıklarını gizleme çabası olarak yorumlanabilir.
İç siyasetteki çatışmalar, bu korku ikliminin beslenmesine neden olmaktadır. Siyasi liderler, kendi iktidarlarını sürdürmek için halkı korkutma yoluna gitmektedir. Bu durum, toplumda bir güvensizlik ortamı yaratmakta ve bireylerin birbirine olan güvenini sarsmaktadır. Korku, bir kontrol aracı olarak kullanılmakta ve bu da toplumsal huzursuzluğa yol açmaktadır.
Ülkede işlenen suçlar arasında insanlık dışı eylemler yer almakta. Ancak, bu suçların kaynağına inildiğinde, gerçek tehditlerin başka yerlerde olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de yaşanan cinayetler, tecavüzler ve diğer suçlar, aslında toplumun içindeki çürümeyi göstermektedir. İsrail’in, Türkiye’deki suç oranlarıyla kıyaslandığında, aslında bir tehdit oluşturmadığı görülüyor. Bu durum, toplumun dikkatini başka bir yöne çekmek için kullanılan bir başka manipülasyon aracı olarak değerlendirilebilir. Gerçek tehditler, içimizdeki ayrışmalarda ve yolsuzluklarda gizlidir. Bu nedenle, korku senaryolarına kapılmadan, gerçek sorunlara odaklanmak gerekmektedir.
Siyasi arenada, Siyonizm ile olan ilişkiler üzerine yapılan tartışmalar, toplumda bir psikolojik hazırlık sürecinin başladığını gösteriyor. Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın Siyonizm ile alakalı söylemleri ve ortaya koyduğu Arz-ı Mev’un haritasının doğruluğu hala geçerliliğini koruyup korumadı tartışmalıdır. Ancak, bu tür söylemler, toplumda daha fazla korku ve güvensizlik yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.
Korku pompalamanın bir diğer amacı ise, yeni vergilerin getirilmesidir. Bu durum, toplumun ekonomik olarak daha da zor bir duruma düşmesine neden olabilir. Dolayısıyla, korku stratejileri, sadece bir manipülasyon aracı değil, aynı zamanda ekonomik bir baskı aracı olarak da kullanılmaktadır. İktidar, bu korku iklimini kullanarak, muhalefeti susturmayı ve kendi politikalarını meşrulaştırmayı hedeflemektedir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin gerçek gücü, halkının cesaretinde ve birliğindedir. Korku senaryolarına kapılmadan, geçmişte olduğu gibi, vatan için mücadele etmeye hazır bir toplum oluşturmak gerekmektedir. İsrail’in Türkiye’ye saldırması, sadece bir korku hikayesidir. Gerçek tehditler, içimizdeki ayrışmalarda ve yolsuzluklarda gizlidir. Bu nedenle, korku yerine birlik ve beraberlik içinde hareket etmek, Türkiye’nin geleceği için en doğru yol olacaktır.
Korku ve manipülasyonun ötesine geçerek, toplumun gerçek sorunlarına odaklanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, cesaret ve birlik, her türlü tehdidin üstesinden gelmenin en etkili yoludur. Toplum olarak, geçmişteki mücadelelerimizden ders alarak, geleceğe daha umutla bakmalıyız. Korku yerine, dayanışma ve birliktelik içinde hareket etmek, Türkiye’nin geleceği için en sağlam temeli oluşturacaktır.
SADİ ÖZGÜL
