Kadim Tohum Hafızamız: Yaşamımızın Şifresi Nasıl Çalınıyor?

Tohumlar Üzerindeki Sessiz Savaşın Karanlık Gerçeği

Binlerce yıl boyunca tohum, sadece tarım aracı olmadı; yaşamın, kültürün ve kolektif hafızanın taşıyıcısıydı. Kadınların emeğiyle, köylerin dayanışmasıyla nesilden nesile aktarılan bilgi, yerel iklimlere ve ihtiyaçlara göre şekillendi. Ancak bugün, kadim tohum hafızası küresel elitlerin patent rejimleriyle paramparça ediliyor. Türkiye’de çiftçilerin yıllarca koruduğu tohumlar, yasalarla görünmezleştiriliyor, yerel bilgi sistematik olarak dışlanıyor. Bu, sadece biyolojik çeşitliliğin değil, toplumsal hafızanın da gasp edilmesidir.

Patentler ve GDO: Çiftçinin Özgürlüğü Nasıl Elinden Alındı?

1980’lerden itibaren tohumların genetik yapısı patentlerle küresel şirketlerin tekelinde toplandı. GDO tohumları, çiftçiyi her yıl yeniden tohum almak zorunda bırakarak üretim hakkını fiilen ortadan kaldırdı. Üstelik tohumlar, kimyasal girdilerle paketlenerek toprağı, suyu ve insan sağlığını tehdit eden bağımlılık döngüsü yarattı. Türkiye’de 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, sertifikasız tohumların alım-satımını yasaklayarak yerel çeşitlerin yok olmasına zemin hazırladı. Çiftçi artık üretici değil, şirketlerin tüketicisi konumuna indirgenmesi tarımın sürdürülebilirliğini değil, şirketlerin kârını büyütmeyi hedefliyor.

Biyo-Korsanlık: Küresel Güney’in Genetik Mirası Nasıl Gasp Ediliyor?

Küresel şirketler, “araştırma” adı altında yerel halkların binlerce yıllık genetik çeşitliliğini topluyor, patentleyip tekrar onlara satması yeni sömürgecilik biçimi; aidiyetin tersyüz edilmesi.

Türkiye’de yerel agroekolojik bilgi, küresel şirketlerin normlarıyla yok sayılıyor. Üniversiteler ve kamu kurumları, normları yeniden üreterek yerel bilgiyi görünmez kılıyor. Bu süreç, sadece biyolojik değil, kültürel ve ekonomik yağmadır.

Peki, gerçekleri ne kadar biliyoruz? Ya da bilmek istemiyor muyuz?

Fayda Paylaşımı: Reform Maskesi Altında Sistem İçi İhanet

Uluslararası platformlarda “fayda paylaşımı” tartışmaları, şirketlerin kârlarının küçük kısmını üretici topluluklara aktarmasıyla sınırlı tutuluyor. Oysa asıl mesele, tohumun üretim hakkı, çeşitlilik ve yerel özerklik gibi temel hakların gasp edilmesi dar çerçeve, gerçek dönüşümü engelliyor; sistemin kozmetik şekilde meşrulaştırılmasına hizmet ediyor.

Türkiye’de de benzer tablo var: Fayda paylaşımı tartışmaları, gerçek reformun önünde engel olarak duruyor. Bu, kâr rejiminin toplumsal kabulünü artırmak için ustaca kurgulanmış strateji değil mi sizce de?

Monokültür ve Kimyasal Bağımlılık: Ekolojik Felaket Kapıda

Şirket tohumları, genetik çeşitlilikten yoksun, hastalıklara ve iklim değişikliklerine karşı savunmasız. Bu tohumlarla birlikte kullanılan kimyasallar, toprağın biyolojik hafızasını yok ediyor, suyu kirletiyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Yerel agroekolojik bilgi “verimsiz” sayılarak sistem dışına itiliyor.

Türkiye’de yerel çeşitler hibritlerle ikame edilirken, çiftçi bilgi ve üretimden koparılması sadece ekolojik kriz değil; aynı zamanda bilgi ve kültürün tekelleştirilmesidir. Sizce bu, sürdürülebilir gelecek için kabul edilebilir mi?

Tohumun Kolektif Geri Alımı ve Yerel Özerklik Şarttır

Tüm karanlık tabloya rağmen, Türkiye’de ve dünyada tohumun kolektif geri alımı için umut ışıkları yanıyor. Çiftçiler arası doğrudan paylaşım, yerel tohumların korunması ve yeniden üretimi, patentlerden ve kimyasal girdilerden bağımsız alternatif sistemler kuruluyor. Tohum kooperatifleri, kent-kır ağları ve başta kadın çiftçiler olmak üzere bilgilerini içeren hafıza kütükleri, tarımsal demokrasinin kapılarını aralıyor. Ancak mücadele, sadece tarım değil; yaşamın, bilginin ve kültürün mülksüzleştirilmesine karşı verilen savaş.
 
 Peki öyleyse bu dayanışma, sistemin dayattığı tekelleşmeye karşı yeterli mi?

Türkiye’nin Gıda Egemenliği: Gizli Operasyonlar ve Karanlık Planlar

Türkiye’de tohum üzerindeki kurumsal kontrol, sadece tarımsal değil; toplumsal ve ekolojik alanları da daraltıyor. Bu kontrol, küresel güçlerin karmaşık ve gizli operasyonlarıyla destekleniyor. Gıda sisteminin kodları, finansal algoritmalar ve patentlerle yeniden yazılıyor. Bu planlar, halkların kendi gıdasını üretme hakkını sistematik olarak yok etme potansiyeline sahip.

Tohumun Geleceği İçin Harekete Geçmek Zorundayız

Tohum, sadece toprak parçası değil; insanlığın ortak mirasıdır. Ancak bugün, miras, küresel şirketlerin kar hırsı uğruna yok edilmek isteniyor. Türkiye ve dünya, bu savaşa karşı bilinçli ve kararlı duruş sergilemek zorunda. Yoksa, gelecekte gıda değil, sadece şirketlerin karları büyüyecek.

Unutmayın, tohumun kontrolü, yaşamın kodlarının kontrolüdür.
Bu kodları kim yazacak?
Siz mi, yoksa onlar mı?

Küresel İfşa

Yazar