Enflasyon Kıskacındaki Türkiye: Geleceğimiz Kimlerin Elinde?

Enflasyon Kıskacındaki Türkiye’nin Geleceği Kimlerin Elinde?

Ekonomik verilerin soğuk yüzünün ardında, toplumun derinlerine işleyen korkular yatıyor: Enflasyon. Bu sinsi düşman, sadece cüzdanlarımızı değil, geleceğe dair umutlarımızı da kemiriyor. Yıllardır süregelen yanlış politikalar, bizi kısır döngüye hapsetti. Düşük faizli krediler, üretime değil, betona ve ithalata aktı. Sonuç ortada: Yüksek enflasyon, düşen alım gücü.

Peki, bu tablo gerçekten sadece ekonomik hataların sonucu mu? Yoksa daha büyük, daha karanlık oyunun parçası mı? Bu soruların cevabı, sadece rakamlarda değil, aynı zamanda zihinlerimizde gizli.

Beklentilerin Gölgesinde Bir Ekonomi

Enflasyon, artık sadece bir ekonomik gösterge değil. O, aynı zamanda toplumsal psikoloji meselesi. Halkın enflasyonu kanıksaması, her alışverişte fiyatların artacağını bilmesi, kısır döngüyü besliyor. İnsanlar, paralarının değerini korumak için aceleyle harcama yapıyor olması talebi artırarak enflasyon ateşine odun taşıyor. Ekonomi yönetimi, beklentileri kırmakta yetersiz kalıyor. Güven eksikliği, her yeni kararı şüpheyle karşılamamıza neden oluyor. Enflasyonla yaşama alışkanlığı, geleceğimizi ipotek altına alıyor.

Ortodoks Reçetelerin Acı Faturası

Enflasyonla mücadelede sıkça başvurulan “ortodoks” yöntemler, sert faiz artışları ve parasal daralma gibi adımlar, kısa vadede çözüm gibi görünse de, uzun vadede ağır bedeller ödetiyor. Firmalar kapanıyor, işsizlik artıyor, yoksulluk derinleşiyor. Bu, adeta bir hastayı iyileştirmek yerine, onu daha da zayıflatan tedavi. Toplumun büyük kesimi, bu tür politikaların yükünü omuzluyor. Geçmişte defalarca denenen ve başarısız olan yaklaşımlar, neden hala ısrarla uygulanıyor? Bu sorunun cevabı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi tercih meselesi.

Dışa Bağımlılık Zincirinin Kırılması

Ülkemizin liberal ekonomi modeli, bizi dış kaynaklara bağımlı hale getirdi. Her kur dalgalanması, ekonomimizde deprem etkisi yaratıyor. İhracat artsa da, ithalatın da aynı oranda yükselmesi, dış ticaret dengesini bozuyor. Dış borç yükü artarken, enflasyon da tırmanıyor. Bu bağımlılık, bizi uluslararası güç odaklarının müdahalelerine açık hale getiriyor. Turizm gelirleri ve geçici finansal manevralar, sadece günü kurtarıyor. Ülkenin siyasi hareket alanı kısıtlanıyor. Bu zinciri kırmak, milli duruş sergilemek zorundayız.

Ekonomik Bünyenin Güçlendirilmesi Şart

Ekonomimiz, dış şoklara karşı oldukça kırılgan. Bölgesel istikrarsızlıklar, küresel salgınlar ve jeopolitik gerilimler, bizi derinden etkiliyor. Ancak bu tür dış etkenler, her zaman var olacak. Asıl mesele, tüm şoklara karşı dayanıklı ekonomik yapı inşa etmek. Kriz tanımını bile tartışır hale geldiğimiz ortamda, kurdaki ani yükselişlerin kriz olup olmadığını sorgulamak bile anlamsız. Ülkenin toparlanma potansiyeli yüksek olsa da, bu potansiyeli harekete geçirecek adımların atılması gerekiyor. Aksi takdirde, her fırtınada savrulmaya devam edeceğiz.

Doların Ötesindeki Gerçek Sömürü

Doların ticaret borsalarından çıkarılması gibi söylemler, asıl sorunu gizliyor. Mesele, hangi para biriminin kullanıldığı değil, “Borca Dayalı Para Sistemi”nin kendisi. Bu sistem, sömürü çarkını döndüren ana mekanizma. Dolar gider, başka rezerv para gelir; sistem değişmedikçe sömürü devam eder. Bu illüzyonu kırmak, mevcut finansal sistemin gücünü ve zayıf noktalarını anlamak zorundayız. Adil ve sürdürülebilir alternatif sistem tasarlamak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda zihinsel özgürleşme mücadelesidir. Bu mücadele, nitelikli kadrolar ve güçlü irade gerektiriyor.

Türkiye’nin Geleceği: Büyük Oyunun Parçası mı?

Küresel ve bölgesel gelişmeler, Türkiye’yi büyük oyunun merkezine oturtuyor. Ekonomik kırılganlıklar, dışa bağımlılık ve toplumsal kutuplaşmalar, milli güvenliğimizi tehdit ediyor. Ülkemiz, adeta satranç tahtasında piyon olarak kullanılmaya çalışılıyor olması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi tehdit oluşturuyor. Bu oyunun farkına varmak, bilinçli farkındalık kazanmak ve harekete geçmek, her birimizin sorumluluğudur. Aksi takdirde, geleceğimiz, başkalarının çizdiği karanlık senaryoların bir parçası olmaya mahkum kalacaktır. Bu oyunu bozmak, sadece bizim elimizde.

SADİ ÖZGÜL

Yazar