İsrail’in Özgüveni Kalmadı, Yahudiler İsrail’den Kaçmak İstiyor

İsrail eğer tüm Müslümanları sürerek homojen bir devlet olsaydı bu gün olanların hiçbiri olmazdı.

Filistinlilerin bir kısmını sürmemesi, işgücü ihtiyacı sebepli idi…
Onlar ABD’nin Kızılderililere yaptığı hapsedip sindirme yöntemini denediler. Hamas ise İsrail’le durumu eşitlemek için bir zamanlar İsrail’in kendilerine sivil ve bebek demeden yaptığı katliam, korku ve kaçırma silahını kullanıyor. Başarılı da olundu. İsrail’in özgüveni kalmadı ve nüfusun çoğu başka ülkelere kaçmak istiyor.

İsrail’in büyük göründüğüne bakmayın.

İnsanların yaşadığı bölge Hayfa Tel Aviv ve Kudüs üçgenidir. En kalabalık nüfus ise tıpkı Gazze gibi kıyıda yaşar. İsrail işte o kıyı hattından ibarettir ve Hamas da orayı, yani onların kalbini vuruyor. Nüfus kaçınca ona bağlı iktidar ve devlet otoritesi de anlamsızlaşacak. Bu aşamada savaşı ne yapıp edip 3 ay sürdürmeleri gerek. Zira şehirsel savaş alanlarının psikolojik dayanma eşiği 70 ila 90 gündür. Tek istisnası Saraybosna kuşatmasıdır. Nedeni ise onların kaçacak yerleri yoktu.

Toplumların konforu arttıkça psikolojik dayanma eşiği düşer.

Hamas’ın zaferi demek İsrail’in yok olması değil ateşkes istemesidir. Dururlarsa kaybederler. Gazze’yi bombalamaları İsrail’e bir şey kazandırmaz. Çünkü Gazze’nin altında bir başka Gazze daha var. Fabrikalar, atölyeler ve İsrail içlerine ulaşan tüneller. Yardımın çoğunu da Mısır’dan değil İsrail’deki işbirliği yaptığı kişilerden tünellerle geçiriyorlar.

İsrail hapishanelerinde Hamas lehine ajanlık ve işbirliği yaptığı için yatan 380 Yahudi vatandaşı var. Filistin’de halkı toptan yargılamak yerine onları iyi anlamalıyız. Elektrik, su vb. her şey İsrail’den geliyor, ama bedava değil. İsrail’deki halka göre %25 daha fazla ödüyorlar. Kendi babalarının doğduğu kendilerine ait toprakların derelerinin suyundan bahsediyoruz. Bu insanlar travma içerisinde büyüyor ve ölmek için doğuyorlar. Batı Şeria bölgesindeki sosyalist eğilimli Filistin yönetiminin PKK ve Ermenilerle ilişkisine karşın Hamas böyle bir topa hiç girmedi. Yöntemleri tartışılır ama haklılıkları su götürmez.

Sadece Azerbaycan Ermenistan savaşında Azerbaycan’a silah sattı diye Türk milliyetçilerini koyun gibi güdeceklerini düşünüyorsa İsrail çok bekler. Hamas’a da fedailik yapmayız. Ama Türkiye’nin Suriye operasyonuna laf eden kokmuş Siyonist yönetiminin de cehennemin dibine kadar yolu var. Nihal Atsız’ın İsrail’e karşı şu sözlerini okuyanlar beni belki anlarlar…

İsrail’in bölgesel hegemonyası ve oluşturduğu tehdit hakkında, “Arapları Kurtarmak İçin Teklif” isimli makalesinde Atsız şunları belirtmektedir

“İnsaniyet ve barış masalları okuyarak kendimizi aldatmayalım: Bazı meselelerin savaştan başka çözüm yolu yoktur. Bunun en tipik örneği Orta-Doğu’yu karıştıran Arap-Yahudi anlaşmazlığıdır. Araplar, İsrail’in varlığını tanımamakta haklıdır. On üç asırdır kendi vatanları olan bir bölgeye gelip devlet kurmuşlar ve Arapları kovmuşlardır. Arapları asıl kuşkulandıran ve İsrail’i tanımaya zorlayan sebep İsrail’in o dar bölgede sıkışık kalamayacağı, Araplar aleyhinde daima genişleyeceği korkusudur. “Bugün iki buçuk milyon Yahudi’nin yaşadığı yere, dışardan Yahudi göçü olmasa bile yalnız nüfus artışı ile çoğalan İsrailliler bir zaman sonra sığamayacaklar, her görülen ve insanlık tarihinin başlıca hareketi, illeti saiki olan çareye başvurarak genişlemek isteyeceklerdir. Bu genişleme, şüphesiz, yanı başlarındaki Arapları hedef tutacaktır.”

“Dünyanın en şuurlu devletine sahip olan Yahudiler, çevrelerindeki 10 milyonluk Arap yığınının kendilerini rahat bırakmayacağını, millî kinden başka dinî kinle de alevlenmiş Arapların teknikte ilerleyerek bir gün kendilerine acımadan, son ferdine kadar yok edeceğini iyi biliyor. Bunun çaresi İsrail’de nüfusun çoğalmasıdır. “Biz şimdiye kadar dünyada 15 milyon kadar Yahudi var sanıyorduk. Moşe Dayan geçenlerdeki bir demecinde 70 milyon Yahudi’den bahsetti. Bu bir ajans haberi yanlışı veya Moşe Dayan’ın bir blöfü değilse cidden düşündürücü ve ürkütücü bir haberdir.”

“Yahudiler 2000 yıllık tutsaklıktan sonra anayurtlarında devlet kurunca tarihteki büyüklük devirlerini hatırlayarak ve Araplara karşı millî varlıklarını korumayı düşünerek şimdilik hiç olmazsa 10 milyonluk bir devlet kurmak tasarısını ele almakta gecikmediler. 10 milyon nüfus, altı günlük savaştan önceki sınırlar içinde harmanlayacağından, Nâsır’ın yanlış tutumundan faydalanarak çevrelerindeki Arap devletlerine karşı giriştikleri yıldırım savaşıyla büyük bir toprak parçasını ve Kudüs şehrinin tamamını ele geçirdiler. Ne Arapların protestosu, ne Birleşmiş Milletlerin İhtarı, ne Amerika’nın tavsiyesi, ne de Rusya’nın tehdidi Yahudileri geri çeviremedi. Millî plânlarını başarıyla uygulamakta devam ettiler. Aldıkları çölleri şenlendirmeye, Yahudi göçmenleri getirmeye ve yuttuklarını sindirmeye başladılar.”

“Şimdiye kadar arabulmak için yapılan teklifler iki tarafa da taviz vermeyi tavsiye eden bir nitelikte olduğundan taviz asla kabullenmeyen taraflarca reddolundu. Araplar, İsrail’i tanımakta haklı oldukları gibi İsrail de zapt ettiği topraklan vermemekte haklıdır. Bu, tarih boyunca süregelmiş uluslararası bir kanundur. İsrail yaşamaya muhtaç ve mecburdur. Araplar’ın hazırlıklarına, kalabalık nüfuslarına, teknik ve iktisadî ilerlemelerine bakarak günün birinde Araplar’ı yenemeyeceğini hesaplıyor. Kendisini yok olmaktan kurtarmak için de çareyi sınırlarını stratejik şekilde düzeltmek ve 10 milyon kişiyi barındıracak kadar genişletmekte buluyor.”

“Bir davada iki taraf da haklı olunca ne olur? Dava, kuvvetle çözümlenir. İsrail bugün iki milyonluk nüfusuna rağmen Orta-doğuda bir “Prusya”dır. İsrail’in Yahudileri Balat Yahudisi değildir. Almanya, İngiltere, Amerika, Macaristan ve Polonya’dan gelmiş şuurlu Yahudilerin çoğunlukta olduğu bu ülke millî inanç, disiplin, iktisadî güç, ileri teknik ve savaşçılık ruhu ile çok güçlü bir devlettir. En kuvvetli taraflarından birisi de dinlerinin millî din olmasıdır. Bugün yeryüzünde birkaç bin Karayım Türkü dışındaki bütün Museviler Yahudi’dir. Araplar’ı tehdit ederek isterlerse Şam’a ve Kahire’ye girecekleri hakkındaki sözleri gayet doğrudur. Çünkü Araplar’da (Mısır, Suriye, Ürdün, Irak ve Lübnan’ı kastediyoruz) savaş kabiliyeti olmadığı gibi, küçük bir azınlık dışında millete mal edilmiş millî inanç, ülkücülük, yüksek bir kumanda heyeti ve siyasî saldırıya Yahudiler başladıysa da ilk hazırlığı yapan ve savaşa başlayacağını belli eden Nasır’dı. Savaşı başlatmak kararına rağmen Araplar ilk günde hava kuvvetlerini kaybederek yenildiler ve mazeret olarak da İsrail hava kuvvetlerini doğudan bekledikleri halde onların deniz üzerinden ve gerilerinden gelerek Arap radar sisteminin gözünden kaçtığını ileri sürdüler.”

“Şimdi ne olacak? Karşılıklı komando saldırıları ve sınırlı hava akınlarıyla Arap-İsrail anlaşmazlığı sona ermeyecek mutlaka yeni bir savaş patlak verecektir. Ruslar istedikleri kadar Arapları silahlandırsın, ne yaparsa yapsın, önümüzdeki savaşı da İsrail kazanacaktır. Çünkü Araplar gerçekte yalnız olduğu halde İsrail yalnız değildir. Mizahî bir vecizeye göre İsrail, Amerika ve İngiltere adında üç Yahudi devleti vardır. Fakat son ikisi her zaman perde arkasında kalmaya mecbur ve mahkûmdur. Yeni savaşta İsrail orduları Şam’a ve Kahire’ye girip de çıkmazlarsa Arapların feryadı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Dünyanın bir oldu bitti dünyası olduğu belli. Büyük devletlerden hiçbirisi İsrail’i girdiği yerden çıkarmak için kuvvet kullanmayacak, aksine, kendileri için bu yeni durumdan çıkar sağlamaya çalışacaktır. Bir soruya cevap olarak İsraillilerin kendilerinde henüz atom bombası olmadığını, fakat bunu yapabilecek güçte bulunduklarını söylemesi de üzerinde durulacak bir noktadır.”

Yeni bir Arap-İsrail savaşının bütün bölgeye bulaşması ihtimalinden de siyaset ve strateji uzmanları söz etmektedir. Demek ki durum Türkiye bakımından da kritik olmaya doğru gitmektedir. Şu halde Türklerle Arapların çıkarları bir noktadan sonra birleşmektedir. O halde bunu önlemenin tek çaresi, artık pek işe yaramadığı belli olan askerî ittifaklar değil, bölgedeki Arap devletlerinin Türkiye ile konfederasyon halinde birleşmesidir. Türkiye’nin başkanlığında, 20-25 yıl için kurulacak konfederasyona Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır girecektir. Bu konfederasyon Arap devletlerinin bağımsızlığını kaldırmayacak. Hatta onların bazı ülkeler de kendi özel elçilerini yollamasına engel olmayacaktır. Fakat 20-25 yıllık konfederasyon süresince Ordu ve Hariciye tek elden idare olunacak ve şüphesiz ordular Türk Genelkurmayının yönetiminde bulunacaktır. Böyle bir konfederasyon Suriye’nin hükümet darbesi ve İsrail’in Arap ülkelerine saldırması tehlikesini önleyecek, Ortadoğu uzun süre barışı sağlayarak Üçüncü Cihan Savaşının bu bölgeden çıkmasına engel olacak ve 20-25 yıl sonra, Arap ülkeleri kendi başlarına İsrail’e karşı koyacak duruma geçince yürürlükten kalkacaktır. Bizim teklifimiz Yahudilere Kudüs’ü ve Sînâ’yı bırak demekten daha pratiktir. Fakat Suriye, Lübnan ve Ürdün bu teklifi kabul etseler bile kendisini dev aynasında gören Nasır’ın kabul etmeyeceği muhakkaktır. Megalomanisi mânidir. O, kendi bileceği iş. Fakat Yahudi ordusu girdiği zaman kendine yardım edecek kimseyi bulamayacaktır”

Nihal Atsız’ın İsrail’e karşı şu sözlerini okuyanlar belki beni anlamışlardır şimdi…
***

Dr. Yüksel HOŞ

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir