Kudüs’e Özgürlük Sloganı, IŞİD Evrenini Kudüs’e de Hâkim Kılma Emelinden İbarettir.

Günümüz muhafazakârları, Kenan diyarıyla ilgili hakikati temel kaynaklar yerine bugünkü ihtiyaca göre yeniden yazılmış sahte tarih dizilerinden ve uydurma tarih vaizlerinden öğrenince kendilerince bir gerçeklik kuruyor ve onu dava ediniyor olabilirler mi? 

Şii Fatımilerin Kudüs’ü Artuklulardan almasına zaptetme/işgal deniyor. Sünni Yavuz’un ise Sünni Memlükler’den Mısır’ı almasına ise “fetih” yakıştırması yapıyorlar. Mezhepçi yalnızlaştırma yüzünden Fatımilerin Kudüs’ü Haçlılara kaybetmesinı dert edinmeyip Selahattin Eyyubi’nin ‘fetih’i kutlanıyor.

“Kudüs İslam’ın” sloganı hem anakronik, hem de farklılıkları yok sayan hegemonik tasavvurdur. Bu nedenle İslami de insanî de değil. Masum Sühreverdi’yi katledip Kudüs’ü fethe çıkan Selahaddin Eyyubi tarzından da hayır gelmez. Geçmişteki yanlışı iptal etmenin doğru yolu onu taklit etmemektir.

Şam’dan Medine’ye yönelen saldırı ve işgal hamlesine önleyici tedbir alıp Bizans sınırına kadar giden Peygamber (s.a) hiçbir zaman Beytu’l-Makdis/Mescid-i Aksâ’ı fethedip ele geçirme planı yapmadı, “Kudüs İslam’ın” da demedi. Günümüzdeki fetihçi zamane Müslümanlığı ise aşırı sağcılığın İslamileştirilmiş halidir.

Peygamber (s.a), Kudüs Bizans’ın siyasî ve Yahudilerin dinî yönetiminde olduğu sırada Mescid-i Aksa’yı, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’den sonra üçüncü kutsal mekan ilan etti. Ama “Kudüs İslam’ın” demeksizin. Çünkü hegemonik ve fetihçi heves vaaz ettiği prensiplere temelden aykırıydı.

Müslüman görünümlü aşırı sağcılık masum İsrailliler veya başkaları için muadil ahlâka sahip mi?

Bugünkü “Kudüs’e özgürlük” sloganı, IŞİD evrenini Kudüs’e de hâkim kılma emelinden ibarettir. Kuran’da ve Peygamber’in sözlerinde Kudüs’ün İslam’a ait olduğuna ima bile yoktur. Tarihin bir döneminde Müslümanların ele geçirmesi şehri temellük (kendilerine ait olması) için meşru sebep değildir. Başkaları da ele geçirdi diye onlara da mı ait olacak? Kudüs’ün çoğulcu karakterini bozan suçludur. Peygamber’in ilgi coğrafyası Şam’a kadar uzanmasına ve hatta Kudüs (Beytu’l-Makdis/Mescid-i Aksa) bir dönem kıble olmasına rağmen ağzından Kudüs’ün ele geçirilmesine dair bir söz çıkmamıştır.

Zamane Müslümanlığının Kudüs’ü fetih saplantısında ise endüstriyel bir yan vardır.

Zamane Müslümanlığının Kudüs’ü fetih saplantısında ise endüstriyel bir yan vardır. Kudüs’ü endüstriyel amaçla kullanan müesses Sünnilik veya Şiilik İsrail’i yok etmekten bahsettiğinde aşikar planı, Yahudilere yeni bir soykırım veya etnik arındırmadır. Bu insanlık suçuna ise Emin el-Hüseyni’den beri talipler. Hem de Kuran’ı antisemitik histeriye alet etmekten çekinmeyerek.

Kendini İslam’a nispet edenlerin ezber ve klişe listesi ise hayli uzun. Kudüs ve Mescid-i Aksa da bunların arasındadır. Kudüs’ü fethe odaklı bir zihinsel bükülme var. Ama kendilerine hiç şunu sormuyorlar:

Neden Peygamber’in mescidini değil de Ömer’in mescidini Kudüs’e simge kabul ediyorlar?

Peygamber’in miracına ve Kuran’daki kıble ayetine istinaden inşa edilmiş Kıble Mescidinin değil de, Ömer Mescidinin simge kabul edilmesi, Peygamber’in rıhletinden (göç etmesi) sonraki hâkimiyetçi modelin sözleşmeci kamusal alanı yıkmasıyla irtibatlı zihinsel dönüşümün öyküsüdür.

1947 planını reddetmekten pişman Araplar var.

BM’nin planı kabul edilseydi savaş olmayacak ve tam teşekküllü Filistin devleti kurulacaktı. Araplar savaşı seçince İngiliz mandasına karşı mücadeleden 1973’e kadar Filistin’i fetheden, yine de Araplara yurdunu tekrar iade eden İsrail öyküsü çıktı ortaya.

Haritanın yayınlandığı 1947 tarihli The Palestinian Post gazetesi Yahudilere aitti. Çünkü Yahudiler kendilerini Filistinli (hatta gerçek Filistinli) görüyordu. Davud yıldızlı bayrağı olan Anglo-Filistin sergisinin tarihi de 1933’e ait..

Muhafazakarlar ise Kenan diyarıyla ilgili hakikati temel kaynaklar yerine bugünkü ihtiyaca göre yeniden yazılmış sahte tarih dizilerinden ve uydurma tarih vaizlerinden (anlatıcılarından) öğrenince kendilerince bir gerçeklik kuruyor ve onu dava ediniyorlar. Bu umutsuz bir cehaletin cüretkâr militanlığıdır.

İsrail’in dünyadaki Yahudileri doğal vatandaş sayma fikrini kopyalayınca ortaya “diasporadaki Filistinliler” sloganı çıktı. Bu da demografi tartışmasında avantaj sağlamak içindir. Oysa diaspora, modern vatandaşlıkla ilgilidir.

BM’nin 1947 paylaşımını reddetmeselerdi hukuki ilke olacaktı.

Kenan ÇAMURCU

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir