Dijital Bürokrasi Yükselirken İnsan İradesi Sistem Dışına mı İtiliyor?
Gözlerimizin önünde, sessiz ama derinden işleyen devrim yaşanıyor. Temsili demokrasilerin temelleri sarsılırken, algoritmaların hüküm sürdüğü, insan müdahalesinin “minimuma” indirildiği “Yapay Zeka Devleti” vizyonu, küresel elitlerin ajandasında merkezi yer edinmiş durumda olması, sadece teknolojik ilerlemeden öte, insanlığın kaderini yeniden yazma girişimi olarak karşımıza çıkıyor.
Peki, dijital bürokrasi bizi nereye sürüklüyor? Geleceğimiz, gerçekten de kod satırlarında mı gizli?
İnsan Faktörü: Özgürlüğün Son Kalesi mi?
Küresel güç odakları, insanı çoğu zaman “hata” ve “verimsizlik” kaynağı olarak konumlandırırken, yapay zekayı “objektif” ve “rasyonel” kurtarıcı gibi sunma eğilimindedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun “Büyük Sıfırlama” ve “Dördüncü Sanayi Devrimi” gibi söylemleri, yeni dünya düzeninin felsefi altyapısını oluşturmaktadır. Küresel Yönetişim Teknolojisi Merkezi (GGTC) gibi yapılar ise vizyonu somutlaştırmak için yoğun çaba sarf etmektedir. Dijital kimlikler, merkezi dijital para birimleri ve akıllı şehirler; bunlar sadece teknolojik araçlar değildir.
Aksine, bireylerin yaşamlarının her zerresini kontrol altına almayı hedefleyen kapsamlı gözetim mekanizmalarıdır. İnsan iradesinin, algoritmaların soğuk mantığı karşısında ne kadar direnebileceği, üzerinde düşünülmesi gereken asıl meseledir.
Algoritmik Bakanlar: Şeffaflık mı, Yoksa Gizli Yönetim mi?
Yapay zekanın kamu yönetimine entegrasyonu, yolsuzlukla mücadele gibi cazip vaatlerle gündeme gelmektedir. Ancak Arnavutluk’ta ortaya çıkan “algoritmik bakanlar”ın karar alma süreçleri, derin şüpheler uyandırmaktadır. Algoritmik önyargılar, veri güvenliği açıkları ve siber saldırı tehditleri, sistemlerin kırılganlığını açıkça gözler önüne sermektedir. Yapay zeka kararlarının nasıl denetleneceği, olası hatalarda kimin sorumlu tutulacağı hala muammadır.

Algoritmaların “kara kutu” niteliği, karar mekanizmalarının şeffaflığını azaltarak vatandaşların güvenini sarsarken, Türkiye gibi ülkeler için, sistemlerin ulusal güvenlik ve veri egemenliği açısından taşıdığı riskler göz ardı edilemez. Kendi verilerimizin kontrolünü başkalarına teslim etmek, milli güvenliğimiz için ciddi tehdit oluşturabilir.
Dijital Kamu Altyapısı: Gözetim Ağı ve Mahremiyetin Sonu
Dijital Kamu Altyapısı (DPI), yapay zeka destekli yönetişimin omurgasını oluştururken, aynı zamanda küresel gözetim panoptikonunun yükselişine zemin hazırlamaktadır. Milimetre dalga radar teknolojisiyle telefon görüşmelerinin “şimdilik” 3 metreden dinlenebilmesi gibi gelişmeler, mahremiyetin ne kadar kırılgan olduğunu çarpıcı şekilde göstermektedir. Dijital kimlikler, merkezi dijital para birimleri ve akıllı şehirler; bunlar, bireylerin her hareketini izleyen, her harcamasını kaydeden kontrol matrisi yaratmaktadır. Hatta sistemler, sosyal kredi sistemleriyle entegre olma potansiyeli taşımaktadır.
Bu tür sistemler, hükümetler veya kötü niyetli aktörler tarafından bireyler üzerinde kapsamlı kontrol ve gözetim ağı oluşturmak için kullanılabilir olaması Türkiye’nin küresel gözetim ağına entegrasyonu, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini ciddi şekilde tehdit edebilir.
Ulusal Egemenliğin Aşınması: Teknokrasinin Gölgesinde
Yapay zeka destekli küresel yönetişim modelleri, ulus devletlerin egemenlik haklarını aşındırma potansiyeli taşımaktadır. Karar alma süreçlerini ulus ötesi aktörlere kaydırma riski mevcuttur. Ulusal yasalar ve demokratik süreçler, küresel teknokratik yapıların dayattığı standartlar karşısında zayıflayabilir.
Türkiye gibi stratejik coğrafyada yer alan ülkeler için, kendi kaderini tayin etme kapasitesini doğrudan etkileyebilir. Egemenlik, artık sadece coğrafi sınırlar içinde değil, veri akışları, algoritmik kontrol ve dijital altyapı üzerinde tanımlanmaktadır. Dönüşüm, jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirirken, ulusal politikaların küresel gündem tarafından belirlenmesi riskini de beraberinde getirmektedir.

Toplumsal Rıza: Manipülasyon mu, Bilinçli Seçim mi?
Küresel elitler, yapay zeka destekli yönetişim modellerine yönelik toplumsal rızayı inşa etmek için “verimlilik,” “güvenlik” ve “yolsuzlukla mücadele” gibi argümanları kullanmaktadır. Medya ve eğitim yoluyla, yapay zekanın kaçınılmaz ilerleme olduğu algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Ancak süreçte, teknolojinin potansiyel riskleri ve etik sorunları genellikle göz ardı edilmektedir.
Toplumsal rıza, bilgilendirilmiş tartışma yerine, teknolojik determinizm ve faydacılık üzerine inşa edilirken, Türkiye’de manipülasyona karşı bilinçli farkındalık kazanmak, demokratik katılımın ve bireysel özgürlüklerin korunması için hayati önem taşımaktadır.
İnsanlık İçin Yol Ayrımı
Yapay zeka ve ileri teknolojilerin yönetişimdeki yükselişi, aynı zamanda ciddi tehditler barındırmaktadır. Küresel elitlerin teknokratik vizyonu, algoritmik karar alma süreçleri ve kapsamlı gözetim mekanizmaları, bireysel mahremiyet, ulusal egemenlik ve insan özerkliği üzerinde derin etkiler yaratabilecek karmaşık dönüşümle karşı karşıyayız.
Bu bağlamda, insan odaklı gelecek inşa etmek zorunludur. Türkiye’nin süreçte kendi milli çıkarlarını ve değerlerini koruyarak, teknolojik ilerlemeyi insan onuruna yakışır şekilde yönlendirmesi gerekmektedir.
DEFNE SU YILMAZ
