Yeşil Perdenin Ardındaki Gerçek: Enerji Komplosu mu?
Yıllardır “temiz enerji” masalıyla uyutulan dünya, rüzgar türbinlerinin dönen kanatlarının ardında sadece enerji tercihi değil, küresel elitlerin insanlık ve doğa aleyhine yürüttüğü karmaşık operasyonun ta kendisi. Japonya’dan ABD’ye, Avrupa’dan Türkiye’ye uzanan fiyasko zinciri, “yeşil” maskenin ardındaki ekonomik enkazı ve ekolojik katliamı gözler önüne seriyor.
Peki, devasa projelerin ardında yatan gerçek niyet ne? Kimler kazanıyor, kimler kaybediyor?
Ekonomik Çöküşün Anatomisi: Sübvansiyonlarla Beslenen İllüzyon
Rüzgar enerjisi projeleri, ekonomik olarak sürdürülemez illüzyondan ibaret. Japonya’nın devlerinden şirketin üç büyük açık deniz projesinden çekilmesi, ABD’de milyarlarca dolarlık iptaller ve Avrupa’da durdurulan yatırımlar, gerçeğin somut kanıtları. Küresel tedarik zinciri daralmaları, çelik ve türbin maliyetlerindeki fahiş artışlar, para birimlerinin değer kaybetmesi ve yükselen faiz oranları, projelerin maliyetlerini akıl almaz seviyelere çıkarmış durumda.
Devletlerin sunduğu sübvansiyonlar bile devasa zararları karşılamaya yetmezken, rüzgar enerjisinin piyasa dinamikleriyle değil, tamamen politik yönlendirmelerle ve halkın kaynaklarının transferiyle ayakta tutulan “kurumsal refah sistemi” olduğunu kanıtlıyor. Şebeke genişletme, yedek enerji ihtiyacı ve çevresel tahribat gibi gerçek maliyetleri gizleyerek, gerçek kilovat saat başına gerçek bedeli nükleer ve doğalgazdan bile daha pahalı “temiz enerji” yalanıdır.
Ekolojik Katliamın Gölgesi: Toprağın Çığlığı ve Biyoçeşitliliğin Yok Oluşu
Rüzgar türbinleri, sadece ekonomik yük değil, aynı zamanda doğaya karşı yürütülen sessiz savaşın sembolüdür. Çin’deki araştırmalar, türbinlerin çevresindeki toprak neminde %4.4’lük azalma olduğunu gösteriyor. Kuraklık etkisi, bitki örtüsünü zayıflatıyor, toprağın can damarı olan besin maddelerini yok ediyor. Türkiye’nin Urla, Çeşme ve Karaburun başta olmak üzere diğer bölgelerindeki gözlemler benzer tahribatı işaret ediyor. Türbin inşası için kazılan devasa temeller ve açılan yollar, yüzey toprağının kaybına neden oluyor.
Ekolojik yıkımlar, böcek popülasyonlarında hızla düşüşlere yol açarak, kuşlar, yarasalar ve diğer küçük memelilerin besin zincirini çökertiyor. ABD’de her yıl yüz binlerce yarasanın türbin kanatlarıyla çarpışarak can vermesi, katliamın boyutunu gözler önüne seriyor. Fransa’daki mahkemelerin rüzgar çiftliklerinin faaliyetlerini durdurma kararları, çevresel felaketin hukuki boyutunu gösterirken, Türkiye’de çevresel etki değerlendirme süreçlerinin uzun vadeli etkileri yeterince incelememesi, kurumsal körlüğü işaret ediyor. Bunlar, sadece çevresel sorun değil; doğanın insanın yaşamsal uzantısı olduğu gerçeğini hiçe sayan, insanlık dışı değersayımdır.
Toprağın kuruması, gıdanın azalması, biyoçeşitliliğin çökmesi, doğrudan egemenlik ve yaşam hakkı ihlalleridir. Türbinlerin gölgesinde yaşayan topluluklar, sessizce yerinden ediliyor, geçim kaynaklarını kaybediyor.

Türkiye’nin Bağımlılık Sarmalı: Milli Enerji İllüzyonu ve Küresel Kölelik
Türkiye’nin rüzgar enerjisi stratejisi, “yerli ve milli” söylemleriyle süslense de, ardında küresel bağımlılık ağı gizliyor. 2025 itibarıyla 13.792 MW kurulu güce ulaşan Türkiye, başarıyı devlet teşvikleri ve dış teknolojiye borçlu. Ancak 2023’te karasal kurulum hızındaki yavaşlama, yatırımcıların maliyet ve geri dönüş süresi konusundaki derin endişelerini yansıtıyor.
Açık deniz rüzgar hedefleri ise Dünya Bankası’nın “Türkiye Denizüstü Rüzgar Enerjisi Yol Haritası” gibi belgelerle şekillenirken Türkiye’nin enerji politikalarının operasyonel bağımsızlık değil, yapısal bağımlılık ürettiğini gösteriyor.
“Yerli üretim, yerli teknoloji” söylemleri, küresel tedarik zincirlerine ve dış finansmana bağımlı hale geldikçe içi boş retoriğe dönüşüyor. Türkiye, küresel elitlerin enerji planlarının lojistik uzantısı haline getiriliyor. Enerji bağımsızlığı söylemi, aslında enerji bağımlılığının yeni ve daha sinsi biçimi olarak işlemesi, milli güvenliğimiz için ciddi tehdittir.
Gizli Operasyonların Şifreleri: Sessizleşen Toplum ve Küresel Kontrol
Rüzgar enerjisi fantezisi, küresel elitlerin çok katmanlı değersayım operasyonunun sadece görünen yüzüdür. Operasyonun şifreleri, enerji politikalarının ötesine geçerek gıda, sağlık ve dijitalleşme gibi alanlarda karşımıza çıkıyor: Sürdürülebilirlik retoriği, ekolojik yıkımın normalleştirilmesi, finansal sübvansiyonlar enerji politikalarının görünmeyen mimarları olan, Dünya Bankası, IMF, IEA gibi borç veren kurumları işaret ediyor.
Rüzgar enerjisi, doğayı dönüştürürken aynı zamanda toplumu sessizleştiren, ekosistem çöküşü, ekonomik bağımlılık ve teknolojik tekelleşme ile insanlığın yaşam hakkını görünmez kılan karmaşık ve gizli operasyonel planların varlığını ortaya koyuyor.
Son Söz: Fanteziye Son, Gerçeğe Dönüş!
Rüzgarın ardında dönen yalnızca türbinler değil; insanlığın geleceğinin olduğunu görmezden gelmek, kendi kaderimizi küresel elitlerin ellerine bırakmaktır. Bilinçli farkındalık kazanmak ve harekete geçmek, şimdi her zamankinden daha elzemdir.
Küresel İfşa…
