Türk Siyasi Tarihindeki Kısır Döngülerin Tatsız Tekrarı

Türkiye’de siyaset maalesef kısır döngülerin ve tatsız tekrarların hikâyesinden ibarettir.

Aynı şeyler belirli aralıklarla tekrar yaşanır ve tuhaf şekilde kimse bunların geçmişte yaşadığını hatırlamaz. Burada okuyacaklarınıza şaşırmayacaksınız.

Sene 1991, gelin anlatayım.
Bugünü anlamak için 1991’e bakmak gerek. 1991’i anlamak için de 12 Eylül 1980’e bakmak gerekiyor.

12 Eylül darbesinden sonra 20 Eylül’de Kenan Evren’in talimatıyla asker ağırlıklı hükümet kuruldu. Başbakan yardımcılığına ise pek tanınmayan bir bürokrat getirildi. Adı Turgut Özal…

Özal, tam 22 ay boyunca darbe hükümetinde bakanlık yaptı. Akabinde 1982’de Anayasa referandumu yapıldı. Halkın %91,4’ü EVET oyu kullanarak darbe anayasasını onayladı. Bu aynı zamanda Kenan Evren’in de Cumhurbaşkanı seçilmesi anlamına geliyordu.

Seçime kimlerin gireceğine Evren karar verecekti.

Kenan Evren, Cumhurbaşkanı seçilince 1983 yılında seçimlerin yapılacağını açıkladı. Fakat eski partiler kapatılmıştı ve eski siyasetçiler yasaklanmıştı. Evren, pek tanınmayan bir bürokrat olan Necdet Calp ve asker kökenli Turgut Sunalp’in seçimlere katılmasına izin verdi. İki kişi daha seçimlere katılmak için başvurmuştu. Darbe hükümetinin bakanı Özal ve İsmet Paşa’nın oğlu Erdal… Evren sadece Özal’a izin verdi.

Özal her ne kadar toplumda çok bilinmese de siyasi ve bürokratik çevrelerde tanınıyordu. Darbeden önceki dönem, Erbakan’ın partisinden milletvekili adayı olmuş ama seçilememişti. Sonuç olarak 1983’te Özal, %45 oyla seçimleri tereyağından kıl çeker gibi aldı. Özal, eski partilerin ve siyasetçilerin yasaklı olduğu dönemin rahatlığıyla ülkeyi yönetti. Fakat 1987 yılında, eski siyasetçilerin sahneye geri dönmesi için referandum yapıldı.

Özal her ne kadar yasakların sürmesini istediyse de yasaklar kıl payı farkla kalktı. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde, Özal’ın konforlu siyaset alanı kalmamıştı. Eski siyasetçiler ve Erdal İnönü, seçime katıldı ve Özal’ın oyları düşmeye başladı.

En iddialı çıkışı siyasetin yeni ismi Erdal İnönü yapmıştı.

Özal yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Oyları gittikçe düşüyordu. Bu nedenle 1989 yılında görev süresi dolan Kenan Evren’in yerine Cumhurbaşkanı adayı oldu ve kazandı. Aynı yıl yapılan yerel seçimler pek çok şeyi değiştirdi. 1989 Yerel Seçimleri, Erdal İnönü için yepyeni kapılar açmıştı.

İstanbul, Ankara ve İzmir’de SHP kazanmıştı.

SHP, CHP’nin devamı olarak kabul ediliyordu. Öte yandan Ecevit de DSP’yle ayrı bir parti halindeydi ve seçimlerde %9 oy almıştı. İki partinin birleşmesi halinde toplam oy %37’ye çıkıyordu ki bu, gelecek seçimlerde tek başına iktidar şansı sunuyordu. Öte yandan Kürtçü siyaset HEP ile örgütlenmişti. Fakat %10 oy alma ihtimalleri yoktu. Nasıl olduysa, HEP ile SHP arasında ittifak fikri ortaya atıldı. HEP adayları, seçime SHP listelerinden katılacaktı.

Fakat Ecevit bu politikaya sert şekilde karşı çıkarak şunları söylemişti; “Sırf güneydoğuda biraz daha fazla oy alabilmek uğruna Türkiye’yi bölmek istediklerini açıkça dile getiren kimseleri sırtında Meclis’e taşımış olan bir parti asla CHP’nin mirasçılığı iddiasında bulunamaz.”

PKK’nın o dönemde gittikçe palazlanması ve HEP’li siyasetçilerin PKK’ya destek veren açıklamaları, Ecevit’in tepkisini çekiyordu. Bu ittifak, Ecevit’in SHP’yle birleşme ihtimalini tamamen ortadan kaldırdı. Sonuç olarak SHP yola HEP’le devam etti ve seçimlerde ciddi bir yenilgi aldı. Oyları düşmüştü. Demirel ve Mesut Yılmaz’ın gerisine düşerek üçüncü oldular.

DSP ise oylarını %10,6’ya yükselterek meclise girmeyi başardı. SHP kaybederken HEP kazanmıştı. 21 HEP’li meclise girmeyi başarmıştı. Fakat asıl mesele, meclisteki yemin sırasında patlak verdi. Bu olay tarihe yemin krizi olarak geçti.

HEP’li Hatip Dicle “Ben ve arkadaşlarım bu metni anayasanın baskısı altında okuyoruz” dedi. Leyla Zana ise kürsüye yeşil, sarı ve kırmızıdan oluşan mendille çıkıp yeminin sonunda Kürtçe cümle söyledi. Mecliste yoğun bir protesto oluştu. Her iki isim de tepkiler üzerine sözlerini geri aldıklarını söylemek zorunda kaldı. Fakat bu olay SHP’ye sert eleştiriler gelmesine neden oldu.

Ertesi yıl Nevruz’da olaylar patlak verince Erdal İnönü geri adım atmak zorunda kaldı ve HEP’li vekillerin istifasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HEP’i bölücülük nedeniyle kapatmak kararı alınca, SHP-HEP ittifakı sorunlu bir biçimde sona erdi.

1993 yılı ise Türkiye’nin kan gölüne döndüğü bir yıl oldu.
Pek çok terör eylemi ve suikastlar yaşandı.

Tüm stratejisi çöken Erdal İnönü, 1993 yılında SHP’yi bıraktı. Yerine Murat Karayalçın geçti. Öte yandan Deniz Baykal da CHP’yi tekrar kurarak başına geçmişti. 1994’te yerel seçimler olacaktı ve Cumhuriyetçiler SHP, DSP ve CHP olarak üç parçaya bölünmüştü. Yapılan seçimlerde SHP’nin oyu %13’e, DSP %8,75’e düştü. CHP ise %4,6 oy aldı.

İstanbul ve Ankara Refah Parti’sinin eline geçti.
Bölünme, Refah Partisi’nin adayı Erdoğan’ın İstanbul’da kıl payı farkla seçilmesini sağlamıştı.

SHP, günden güne eriyince CHP’ye katıldı. 1995 genel seçimlerde Refah Partisi %21’le birinci oldu. DSP %14’le dördüncü, CHP %10’la beşinci oldu. Yani, aslında SHP’nin oyları tamamen erimişti. CHP’ye pek katkısı olmamıştı. 1989 yerel seçilerinde %37’yi aşan Cumhuriyetçi oyları, 1995’e gelindiğinde %24’e düşmüş ve pek etkisi kalmamıştı. SHP-HEP ittifakı böylece tarihe hüzünlü bir strateji olarak geçti.

Acaba Erdal İnönü ve Bülent Ecevit ittifak yapsaydı nasıl olurdu?

Düşünmek gerek…

Aradan yıllar geçtikten ve 2010 yılına gelindikten sonra SHP-HEP ruhu yeniden canlandı. HDP (O zaman BDP) vekili Sırrı Sakık “iktidar olmak için SHP Ruhu” lafını ortaya attı. CHP’li bir genel başkan yardımcısı da o dönemde “CHP-BDP ittifakı iktidar getirir” dedi.

CHP-BDP ittifakı fikri o dönemde gelişip filizlenmedi. Çünkü o dönemde açılım-çözüm süreci politikası yürürlükteydi ve HDP, iktidarın bu politikasından fayda sağladığı için zaten istediği şeyleri alıyordu.

Süreç 2015’e doğru tamamen ortadan kalkınca hesaplar değişti.

HDP elde ettiği kazanımlarla bölgedeki oylarını yükseltmişti. PKK da bu süreçte bölgede çok önemli hamleler yaptı. Sonrası malum, elde edilen bu güçle HDP 2015’te ilk defa barajı tek başına aştı. PKK ise sözde özerklik ilan ederek bölgeyi ele geçirmeye bile kalktı…

HDP’nin iktidarla ilişkisi 2015’ten sonra tamamen sona erince, bölge oyları yeniden bir tür “king-maker” halini aldı. Yahut bu hali aldığı fikri kabullendirildi. Otuz beş yıllık sürecin özeti buydu

Türk siyasi tarihinde bu 35 yıllık sürecinden hangi dersleri çıkarmamız gerekiyor?

Önümüzdeki yıl seçimler yapılacak ve benzer bir süreçte karşı karşıyayız.

Bugünkü süreçte de yukarıda izahatını yaptığımız benzer durumlar yaşanıyor. HDP ile ilişkiler önemli tepkilere neden oluyor. Vakti zamanın Ecevit’in yaptığı eleştirileri günümüzde Özdağ ve İnce yapıyor. Terör olayları bu stratejiye ciddi eleştiriler yapılmasına neden oluyor.

SHP 1991 yılında ciddi bir iktidar adayıydı ve Özal döneminin sonuna gelindiği düşünülüyordu. Günümüzde de iktidarın kaybet olasılığı yüksek görülüyor ve CHP alternatif olarak ön plana çıkıyor.

Benzer bir dönem ve benzer bir senaryoyla karşı karşıyayız.

Dönemlerde benzerlikler olduğu gibi pek çok farklı dinamik de söz konusu. Neticede tarihteki iki dönemin tıpa tıp benzer olması düşünülemez. Yine de tarihten çok iyi dersler çıkarmak ve dikkatli olmak gerekiyor.

Aksi halde, tekerrürün acı yüzüyle karşılaşmak mümkün.

Yorumcalar’dan derlemeler…

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir