Söyleyene Değil, Söylenene Bakılır!!

Sözde İslami Camianın şöhretli yazarları kendilerine tahsis edilmiş köşelerinde arsızlığın ete kemiğe bürünüş halini sergilemekten haya bile etmiyorlar.

Sözde İslami Camianın şöhretli yazarları kendilerine tahsis edilmiş köşelerinde hiçbir şey olmamış gibi;
“Allah’ım günün zamanın sahibi sensin. Bize Filistin’in kurtuluşunu göster. Bize Netanyahu zaliminin son nefesini duyur. Cüssesi, nefessiz kalan bebeklerin bedeni kadar kalsın. Gömülecek yer bulamasın da kırk ayrı yere dağılsın…” diye hamaset içeren yazılar döşemeye devam ediyorlar.

Diğer birisi de “Zalimlerin sonunu annelerin ahı getirecek” diye de bir şeyler karalamıştı köşesinde.

Hatta sözde İslami Camianın bir STK’sının başkanı da Sosyal Medya hesabından; “Rabbim… Gazze’ye bakıyoruz. Safa ile Merve arasında koşar gibi şehit evlatlarının arasında Hazreti Hacer gibi acıdan acıya koşan annelere sabrın cennetini göster. Onların dağlanmış kalbi gibi zalimlerini dağla. Üstümü örtmeyin annemin kefeniyle ısınacağım diyen evlatlara kevserinden bir damla yağdır. Selin ortasında kefenlenmiş kardeşini kucağında taşıyan abilere inşirahını fısıldasın melekler…” diye hamaset sözlerini paylaşmıştı.

Tabii muhafazakar sözde İslami siyasilerde boş durmuyorlar;
İsrail’e gönderilen silahlar TÜİK’te bile liste liste belli iken, siyasinin biri çıkmış; “Doğru olabilir ama söyleyen doğru olmayınca biz yanlış kabul ediyoruz” diyebiliyorken taraftarları coşkuyla alkışlayabiliyorlar.

Tabii bu boş hamasi ve gerçeklerin üzerini örterken bir yandan gaz almaya yönelik sözlere ve söyleyenlere arsızlığın ete kemiğe bürünmüş halisiniz demekten kendimizi alamıyoruz. Tüm bunlar Emevi devletinin kurucusu olan Muaviye’nin uydurduğu “İslam” için Hz. Ali “tersyüz edilmiş giysi” ile örtüşüyor. Kur’an, aleyhimize de olsa hakikate şahit olmamızı istiyorken (Nisa 135) ve Hz. Ali, “Söyleyene değil, söylenene bakın” demişken bu dinde tam tersi geçerli.

İşte o ayet; “Ey mü’minler! Hak üzere durup adâleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki şahitliğiniz, nefsinizin yahut ana ve babanızla yakın akrabanızın aleyhinde olsun, ister üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun… Çünkü Allah, ikisine de (zengin ile fakire) sizden daha yakındır. Onun için siz, haktan yüz çevirip nefsin arzusuna uymayın. Eğer adâlet üzere hüküm vermekten, şahitliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz veya (büsbütün ondan) yüz çevirirseniz, şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

Emevi devletinin kurucusu Muaviye tarafından icat edilen İslam ile Hazreti Ali tarafından söylenen sözler arasında bugün ortaya çıkan paralellikler birçok kimseyi hayrete düşürür mü bilemem. Ancak nüfusun neredeyse %90’nın bu paralelliğin farkında bile değil hala. Maazallah bunların Emevî zihniyeti olan “ters yüz edilmiş İslam” anlayışla giderlerse hoşlarına gitmeyen bir konuda Allah’ın emirlerini sonra da Allah’ı bile inkara sürüklenebilirler gün gelir.

Bundan dolayıda kendi çıkarlarına ters düşse bile gerçeğin tanıkları olmaya çağıran bir dinin nasıl bu şekilde çarpıtılabildiğini düşünmek gerçekten akıl almaz. Hazreti Ali’nin kendisi İslam’ın bu çarpıtılmış versiyonunu “ters yüz edilmiş bir elbise” olarak tanımlamıştır ve bundan daha doğru bir tanımlama olamazdı.

Günümüzün sözde İslami camiası ise söylenenleri anlamaya ve üzerinde düşünmeye değil, aynı fikirde olmadığımız sesleri kriminalize ederek susturmaya odaklanıldığı görülmektedir. Birinin hoşumuza gitmeyen bir şey söylemesi durumunda, sonunda Allah’ın emirlerini hatta varlığını inkar etme ihtimalinin olduğunu düşünmek endişe vericidir. Çünkü bu kişilerin ifadeleri ve eylemleri, hakikat arayışından ziyade kişisel inançlara öncelik veren Emevi zihniyetiyle örtüşmektedir.

İslam’a inanan gerçek Müslümanların İslam inancın böylesine çarpıtıldığına tanık olmak cesaret kırıcıdır. İslam diyaloğu, eleştirel düşünmeyi ve bilgi arayışını teşvik eden bir din olmalıdır. Gerçekleri haykıranları susturmak ya da kendi inançlarını başkalarına dayatmak için bir araç olmamalıdır. Kişisel önyargılarımızın ötesine bakarak ve toplumumuzdaki fikir çeşitliliğini kucaklayarak Kuran’ın öğretilerini Hz. Peygamberin sözlerini takip etmeye çalışmalıyız. Ancak o zaman İslam’ın özünü gerçekten somutlaştırabilir ve kendi çıkarlarımızla örtüşüp örtüşmediğine bakmaksızın hakikatin tanıkları olabiliriz.

Velhasıl kelam;
Ahlaki, İnsani ve İslami olan ise söyleyene değil, söylenene bakmaktır.

Sadi ÖZGÜL

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir