Uzaya Gitsek Kaç Yazar !?

Yirmi yıllık iktidar döneminde hâlâ ülkenin enerji işini çözemedikten sonra hiç kimse kusura bakmasın, uzaya gitsek kaç yazar !?

Hükümetten yapılan resmi açıklamaya göre; Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı olan 2023’te uzayda bir Türk olacak. Türk uzay yolcusu Uluslararası Uzay İstasyonu’na bilimsel araştırmalar için gönderilecek. Seçilecek 2 adaydan biri 10 gün süreyle istasyonda kalacakmış. Uzay yolcusu olmak isteyenlerin başvuruda bulunması içinde çağrı yapıldı.

  • Vatandaş en temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
  • Köylü mazot, gübre ve elektrik fiyatları yüzünden köyden kente göçüyor.
  • Temel gıda maddeleri dışında ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor her iki aileden biri.

Niye böyle olduğunu sorsanız, daha önce dünyada Pandemi var, Rusya Ukrayna savaşı yüzünden petrol ve doğalgaz fiyatlarının yükselmesi ve tedarik zincirindeki aksamalar yüzünden küresel bir kriz var diyecekler. Ama siz siz olun sakın ha klişeleşmiş koftiden bahaneleri kabul etmeyiz.

  • DSÖ ile anlaşma yapan ben değilim.
  • Hem IMF ile anlaşmayı yırtıp çöpe attık diye övünen, ardından başka bir sömürü kuruluşuyla anlaşma yapan ben değilim.
  • Yetmemiş gibi birde üstüne, Paris İklim Anlaşmasına da imza atan yine ben değilim.
  • Mülteciler için geri kabul anlaşmasını yapan ben değilim.

Bunları yapmadan önce halka soruldu mu?

Sormadılar… Onlara göre biz kimiz ki…

Bu anlaşmalar yüzünden varılan neticelerin kötü sonucundan en çok etkilenen kesim olmak dışında bizi takan kim?

Biz halkız, vatandaşız, esnafın, işçiyiz, memuruz…
Seçimden seçime hatırlanırız sadece.
Gerisine karışmak, fikrimizi söylemek ne haddimize.

  • Halka hizmet Hakka hizmet böyle mi oluyor?
  • Elektriğe-doğalgaza astronomik zamlar Hakka hizmet mi?
  • Un, şeker, bakliyat, ayçiçek yağı, salça, et-tavuk, iğneden ipliğe her şey ateş pahası. Bu mudur halka-hakka hizmet?

Suçu kimse virüsün üstüne atmaya kalkmasın.

  • Virüs mü dedi sizlere yasak-kısıtlama yapın ve ülke ekonomisini mahvedin diye ?
  • Virüs mü dedi esnafı köylüyü çiftçiyi üreticiyi batırın diye ?
  • Sürekli çözüm yerine bahane üretmek, başarısızlığa kılıf bulmak siyaset yapmak mı oluyor?

Burda sözümüz ve sitemimiz sadece hükümete değil. Ana muhalefetin de davranışları, fikirleri, çözümleri farklı değil. Küresel dayatmalara tüm siyaset cenahı aynı şekilde tam bir bağlılık içinde olduğunu görmüyor sanmasın kendini sakın…

Yazık oluyor ülkeye ve millete.
Partizanlık, benim liderim, benim partim zihniyeti yüzünden yanlışları dile getiremeyen, hakkı söyleyemeyen bir toplum olduk. Haliyle şu yaşadıklarımız da kaçınılmaz oluyor…

Bu eleştirileri neden yapma ihtiyacı hissediyoruz ?

“Ya hep ya hiç” anlayışına sahip birey ve toplumlardan bir cacık olmaz. Toptancı kafa ayrıntıları sevmez. Kurunun yanında yaşı da yakar. Sevdiği-taraftarı-mensubu olduğu grup-parti-takım-kişinin yanlışlarını güzel bir üslup ile düzeltmeye çalışacağına örtbas eder, bile bile savunur ve o yanlışın giderek kronik bir alışkanlık haline gelmesine katkıda bulunur. Halbuki insan, özellikle sevdiği insanın yanlışını söyler ve hatadan dönmesi için yardımcı olur, çünkü ileride daha büyük zararlar görmesini istemez. Gerçek dost-seven böyle davranır. 

Maalesef bizlerde sorgulamak-eleştirmek hep karşıt fikirlere olur, öz eleştiri ise kutsala saygısızlık gibi algılanır. Anında damgayı yer ve linçlenir, düşman ilan edilirsiniz. Bütün faşist anlayışlar böyle başlar-yeşerir ve sonuçta büyük kitlelere zarar verir. Dost gibi görünen, yanlışlara kendi şahsi menfaatleri nedeniyle göz yuman, hatta alkış tutan yalaka taifesi bu süreçteki dönüşüm operasyonunda çok etkilidir. Kişi veya liderin kendisi dahi başlangıç ve gelinen nokta arasındaki devasa eksen kayması ve uçurumun farkına varamaz artık. 

Şakşakçı ve çıkar gruplarının kamufle ve örtbas operasyonu ile lider-halk arasına büyük bir duvar örülmüştür. Sesler iki duvar arasından geçmiyor-geçirilmiyor ve böylelikle “teveccüh erozyonu” daha büyük bir ivmeyle yıkıcılığı artırılır. Bu izahat sadece siyaset (iktidar muhalefet) düzleminde değil her türlü grup-takım, sivil toplum örgütleri, kurum-kuruluş, şirket, kişi açısından da geçerlidir. Zararı en yakındakiler verir, bu değişmez kuraldır.

O nedenle sorgulayan-eleştirenden değil, sürekli alkışlayan ve tasdikleyenlerden korkulmalı… 

Berkant YÜKSELTÜRK

Yazar